15. Bölüm

11.2K 683 91
                                    

Ediz'in beni azarlayarak bana ilan-ı aşk etmesinin üzerinden üç gün geçmişti ve Ediz'le hiçbir şekilde karşılaşmamıştık.

Bugün ise Edizlerin nişanı için baklava açmaya, Hatice Teyzelere geçmiştik.

Bir tepsi kız tarafına, bir tepsi ise erkek evinde kalacaktı. Ancak annemler hazır girişmişken hepimize birer tepsi açalım demişti ve sabahtan başladığımız iş öğlene doğru hala bitmemişti.

Oflayarak ayağımı oynatınca karşımdaki Nagihan sinirle "Oynatma tahtayı. Yazmamı bozuyorsun!" dediğinde Nagihan'ın kıytırık yazmasına baktım.

"Bir şeye benziyordu da ben bozdum sanki." dedim yüzümü buruşturarak.

"Sen önce kendine bak be!"

"Allah allah! Ben senin gibi beceriksiz miyim? İki taneyi bir arada açabiliyorum ben. Allah nazar değdirmesin on parmağımda on marifet."

Nagihan pis pis gülüp "Tabi. Yetenekli olunca isteyeninde çok olur." diyince istemeden "Hıağh?" tarzı bir ses çıkardım.

Nagihan ise gülmeye devam ediyordu.

Ne diyorsun Nagihan?

Ay bu biliyor mu acaba? Ediz Nagihan'a önceden söylemiş olabilir miydi? Yok canım. Söylese Nagihan gelir hemen bana anlatırdı.

O sırada Nagihanla uzuuun uzuuun süren bakışmamızı annem böldü.

"Hadi kızım hadi! Uyuşukluk etmeyin."

Amine Abla o sırada "Vallaha ben uyuşukluk etmek istemesemde heryerim uyuştu." dedikten sonra ayağa kalktı.

"Hanımlar. Bence yeter bu kadar. Bir çay koyayım ben. İyi gelir."

Amine ablanın ayaklanması ile bende fırsattan istifade fırladım ayağa.

Üzerim tamamiyle un içerisindeydi.

Nagihan da ayağa kalktığında beraber Amine Abla'nın yanına gittik.

Mutfağa girdiğimizde Amine Abla beni görünce gülümseyip "İrem. Kız sen yazma açayım derken unun içine mi girdin? Ne bu hal?" dedi.

"Bende anlamadım ki. Benim ki niye bu kadar beter oldu?"

"Unu hamura dökeceğine kendine dökmüşsün."

"Bu arada Erva nerede? Sabahtan beri göremedim."

"Dayısıyla geziniyor. Saldım Ediz'in başına. İş yapacağız, dolanmayın ayağımın altında dedim."

"Hmmm."

"Neyse. Sen onu bunu boşver. Ben Nimet Abla'nın yanında bir şey demek istemedim ama var mı bir şeyler?"

"N-Ne münasebet abla? Ne bir şeyi? Yok öyle bir şey."

"Kız bende illaki vardır demedim ki. Sordum. Yok mu böyle ilan-ı aşk edenler?"

İçimden 'Var! Kardeşin var. İyi mi?' demek geçmedi değil.

"Yok abla. Ne ilan-ı aşkı? Bütün gün evdeyim."

"Öyle olsun bakalım. İş falan bulabildin mi?"

"Yok. Sadece bir kaç yere CV gönderdim. Geri dönüş yapan olmadı."

"Boşver canım. Sorun etme. Bulursun."

"İnşallah."

Bu konu kapandıktan sonra çay demlenene kadar mutfakta oturup muhabbet ettik. Çay demlendiğinde ise bardakları doldurup içeriye geçtik.

Kaldırım SerçesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin