0.27

1.8K 84 11
                                    

Yağmuru sevmiyordum...ben güneşi severdim, sıcağı, dondurmayı ve kısa kollu giyinmeyi.. Yağmur yağıyordu dışarıda. Gözlerimi pencereden çekip yatakta uyuyan abime sabitledim. Sahi beni buraya getiren neydi ? Vijdanım mıydı ? Doğru ya. İçimdeki, kalbimdeki o saf iyilik hiç terk etmemişti ki beni... Yutkundum, gözlerimi tekrar dışarıya sabitledim. Peki ya Demir denen çocuk kimdi ? Ne istiyordu benden... Düşüncelerimi bölen kapıya ve kapıdan içeri giren Denis'e baktım. Göz göze geldik. Peki ya Denis ? O nasıl beni seviyordu... Nasıl ? Bir yanım hâla inanmıyordu... diğer yanım inanmak istemiyordu.. Gözleri yatakta uyuyan abime kaydı.

"Pansuman yapmışsın" soğuk ses tonuna odaklandım.

"Evet" diye mırıldandım... gözlerimi tekrar yağan yağmura diktim.

"Çok safsın. Sana neler yaptı !" Sinirli ses tonuna dikkat ediyorum bu sefer. Göz deviriyorum sadece. Kafamı iki yana sallıyorum, ciddimi. Hızla kafamı ona çeviriyorum.

"Sen ciddi misin ? Senin hiçmi suçun yok ? Sen çok mu temiz kalpli insansın !" Artık herşey çığrından çıkıyor, dayanamıyorum...
Kaşları çatılıyor, hızla adımlarla yanıma geliyor. Başıma dikiliyor, keskin bakışları üzerimde.

"Ben sana benden uzak dur demiştim !"

"Duramadım !" diye bağırıyorum. Gözlerim hızla abime gidiyor, hâla uyuyor. Derin bir nefes veriyorum. Gözlerim yine onu buluyorum. "Duramadım işte anlıyor musun ?" Bu sefer ses tonuma dikkat ediyorum. Yüzünde ki tebessüme odaklanıyorum. Kafamı iki yana sallıyorum, "Hoşuna gitsin diye demedim ben." diyorum. Göz göze geliyoruz, gülümsüyor.

"Sonuçta hoşuma gidecek birşey söyledin ?"

Sadece göz deviriyorum. Onunla kavga edecek hâlim yok... Fazla uzatmıyor o da. Gözlerimi gözlerine çeviriyorum. Sadece bakıyor, bir süre.  

"O çocuk kimdi ?" diye soru soruyor en sonunda.

Kaşlarım havalanıyor, "Hangi çocuk ?"

"Dövdüğüm, kolundan tutan." yüzü ile göz göze geliyorum. Sinirli yüzü ile..

Omuz silktim, "Bilmiyorum" diye mırıldanıyorum. Daha birşey soramıyor, abim uyanıyor. Yerimden kalkıp yanına yanaşıyorum usulca. Denis arkada kalıyor, bizi izliyor. Masanın üstünde ki bardağa su doldurup abime uzatıyorum. Yavaşca suyu içerken yüzünü süzüyorum. Zorlukla yutkunuyorum. Bu yüz Denis'in eseri. Gözlerimi kaçırıyorum, dayanamıyorum artık.

"A-Ayla ?"

Beklediğim ses. Gözlerim doluyor, boğazım birşeyler batıyor. Yutkunamıyorum. Bakmak istemiyorum... İstemiyorum. Koluma dokunuyor usulca. Gözlerim kapanıyor, göz yaşım yanağımdan süzülüp gidiyor.

"Ayla, bak ben o gün öfkeme yenik düştüm tamam mı ? Seni ben çok seviyorum. Seni ne olursa olsun çok seviyorum. Ben...Ben sizden uzakta yaşadığıma o kadar lanet ediyorum ki.."

Gözlerim onu buluyor. Söyledikleri canımı acıtıyor, kalbime değiyor... Göz göze geliyoruz. Gözlerinde ki o duyguyu görüyorum. Üzgün, çaresiz, pişman. Yada öyle görmek istiyorum.. Birşey diyemiyorum, ne diyebilirim... Sadece bakıyorum, belki gözlerim anlatıyor içimde yaşadığım bu karmaşık duyguyu. Abimin gözleri Denis'i buluyor. Saniyelik. Saniyelik nefret geçiyor gözlerinden. Sonra gözleri tekrar beni buluyor. Yattığı yerde doğruluyor. Elini uzatıyor, elimi avucunun içine alıyor. Elimi dudaklarına götürüyor. Gözlerini kapatıyor, göz yaşı elime düşüyor. Gözlerim kapanıyor, göz yaşım yeniden süzülüyor. Bir kez daha. "Sen benim en kıymetlimsin.." açmıyorum gözlerimi, onu dinliyorum.. "Sen benim biricik kardeşimsin, çocukluğuna hasret kaldığım kardeşim..." gözlerimi açıyorum. Kalbime iğne batırılıyor sanki, öyle acıyor... Gözlerime bakıp gülümsüyor. "Merak etme artık seni mutsuz etmiyeceğim" diye devam ediyor. Kaşlarım çatılıyor, "Ne ?" diye soruyorum.

SEN HEP BENİMDİN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin