İçinde olduğum uçak bir an türbülansa girince panikledim. İçim geçmişti sanırım.. Yolculuklarda uyumak huyumdur. Hemen koltuk kemerime sarıldım. Gözlerim panikle yanımdaki Asaf hocayı buldu. Ayetel kürsiyi hemencecik okuyarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Ancak uçak normal seyrine geri dönünce, rahat nefes aldım.
Şuan takımımla beraber Makedonya'dan güzel ülkem Türkiyeme geri dönüyorduk. Bu sene madalya alamasam da çok üzülmedim. Oraya gidip ülkemi en güzel şekilde temsil ettim. Bu da bir başarıydı benim için. Dördüncülükle geri dönüyorum şimdi. Karşılaşmada kötü değildim ama karşımdakiler benden daha iyiydi. Bunu görüp bildiğimden dördüncü olmayı kabullenmek benim için kolay oldu.
Asaf hoca sonuçlardan mutlu gibiydi, yani ben öyle düşünüyordum. Takım genelinde iki adet bronz, birer adet altın ve gümüş madalya olması hocayı tatmin etmeseydi, daha ülke sınırlarına girmeden canımızı okumaya başlamıştı.
Uçağımız direk Ankara'ya iniş yapacaktı. Orada da ayrı bir törenle madalya alacaktı bizimkiler. Büyük ihtimalle beni de es geçmezlerdi diye umuyordum. Yarınki tören için herkes otelde kalacaktı ama ben Ayşenur'un öğrenci evinde kalacaktım.
Evet, doğru duydunuz. Ayşenur eve çıktı. Nail amcamın altından girdi, üstünden çıktı ve de eve çıktı yakın arkadaşıyla. Okul başlamadan yaklaşık iki hafta önce Ankara'ya gidip evi buldular. Eşyaları ayarladılar. Artık kendi evi vardı yavru kartalımın.
Okullar başlamıştı ve tabii benim okul da başlamıştı. Ben ilk dönem uzatmayı garantilemiştim tarihçimle beraber. Avukatçım yaz okulunda tüm derslerini vermişti. Bir sene boyunca sürecek olan stajını nedense İstanbul'da değil de ailesinin yaşadığı şehir Mersin'de ayarlamıştı. Geriye sadece yatağını ve giysi dolabını bırakarak her şeyini toplayıp dönmüştü baba ocağına. Josephine koltuğunu da alıp gitmişti zalımın gızı.
Kartaliçem olmadan da ev pek bir sessiz kalmıştı. Alışık değildik böylesine. Skype'tan görüntülü konuşsak da geceleri, yine de bize yeterli gelmiyordu.
Tarihçimle ilk hafta eve girmeyi reddettik. Her akşam bir yerdeydik. Haftasonu Darıca'daydık. Filiz ablamda kaldık. Enescimle hayvanat bahçesine gittik. Birlikte zaman geçirdik.
Hafta içi bir akşam Derya sultanda, bir akşam Yıldız teyzede, bir akşam Cevriye sultandaydık, bir akşam da Oğuz bizi Üsküdar Sahile götürdü gezmeye Mehmethanla.
Sarı Mehmet, avukat olmadığı için olsa gerek bizimle gezmeye pek yanaşmadı. Oğuz'un dediklerinden anladığım kadarıyla baya kızgındı. Henüz bir şeylere yeni başlamışken onunla konuşmadan Mersin'e gitmesi onu baya sinirlendirmişti haklı olarak. Bizim kıza hak vermesek de bu konuda yine de bir şey diyememiştik. Çünkü bizi de bırakıp gitmişti. Sadece bir sene süreceğini düşünerek biz kendimizi teselli ediyorduk. Sarı'nın elinde hiçbir şey yoktu. O napsındı?
Tarihçim de okullar açılmış olsa da ben annemi göreceğim deyip karnı tok atların ülkesi Tokat'a gitmişti ben turnuvaya katılmadan bir hafta önce. Derya ablamın bir akrabasının düğünü vardı. O da gitmişti bir hafta öncesinden yardıma. Çocukları da götürmüştü. Hatice Sultanlar Ayşenur'u evine yerleştirip dönüşte Sapanca'ya gitmişlerdi yazlığa. Dönmemişlerdi henüz.
Koca apartmanda ben, Yıldız teyze, Cevriye sultan, Yurdagül teyze ve Oğuz Murat vardı. Hoş Oğuz'un yüzünü gören de cennetlikti. İstanbul'da işler karışıktı. Sürekli şubedeydi. Bir an önce şu koşuşturmalarım bitseydi de, yarimi görseydim ben de. O bana gelmezse ben her türlü olayı çıkarır kendimi karakola aldırırdım. Yeter ki ereyim muradıma...
İnişe geçtiğimizde her zaman yaptığım gibi içimden bildiğim tüm duaları okumaya başladım. Panik atak geçirecekmiş gibi oluyordum her seferinde. Esenboğa'nın kalabalıklığını düşününce içim daha bir sıkıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Can Apartmanı Sakinleri (Tamamlandı)
HumorSöz verdiğim gibi canlarım sizin için... Bu hikaye tamamen eğlence amaçlıdır. Drama, duygusallığa yer yok dersem yalan söylemiş olurum. Hayatın içinde ne varsa burada da karşınıza çıkabilir. Yüzünüzde bir tebessüm oluşturabilme ümidiyle :)