Miraba :) Ben geldim.. Ama ağzınıza bir parmak bal çalmaya geldim.. Tikkat tikkat bu bir yeni bölüm değildir!. Sadece özledim de geldim.. Mesela dirya sultanı özledim.. aşkımfilizi özledim.. tarihçimi, yavru kartalımı özledim.. pıtırcıklarımı özledim özledim de özledim liste uzun.. yakınlarda sahalardayım beni sakın ha unutmayın.. sevgiler..
Ben küçükken anneme her gece masal anlattırırdım. Babam görev dolayısıyla genellikle evde olmazdı. Ben de fırsattan istifade annemle yatardım ve mutlaka uyumadan bir masalım olurdu. Şimdi düşünüyorum da bir masalı en az yüz kez dinlemiş olmalıydım ki, yirmi altı yaşımda hala çoğunu hatırlıyordum.
Masallar hep aynı cümlelerle başlayıp hep aynı cümlelerle sona eriyordu.
Zihnimde annemin masalların sonunda söyledikleri yankılandı.
Onlar Ermiş Muradına. Biz çıkalım kerevetine.
Kerevetin anlamını şu an bile tam bilmesem de... Asıl değindiğim nokta; onlar ermiş muradınaydı.
Muradına ermek...
Sözlük manası; amacına ulaşmak, isteğini gerçekleştirmek, dileği yerine gelmek olsa da, benim için sevdiği kişiye kavuşmak anlamına geliyordu.
Sanırım ben kendi masalımda, annemin o masallarda anlattığı murada, Muradıma ermiştim. Oğuz Murat tüm ömrüm boyunca beklediğim beyaz atlı prensti benim için. Beyaz atı olmasa da beyaz Honda'sı vardı. Zaman farklılığından dolayı gelişen teknolojiyle birlikte birtakım değişiklikler olabilirdi benim masalımda. Değil mi ama? Neyse.
Ben ona kavuşmuştum. Tamam, önümüzde daha yol vardı gidilecek ama sonuçta onu bulmuştum ve gidilecek o yolda, yoldaşım olacaktı.
Şu noktada zaten Lizzyciğimin dediği de buydu. Hatice Murat'ına erdi. Peki Murat muradına nasıl erecekti? Kastettiği neydi? Kulağıma fısıldadıkları beni derin düşüncelere zerk etmişti.
Tüm amacı, emeli, arzusu, muradı beni öpmek değildi herhalde. Tamam yavru kartalın zamanlaması onun için kötüydü. Üzücü bir durum olsa gerekti. Yalan yok ben de üzülmüştüm. Benimki istemem yan cebime koy misaliydi. Ama beni öpünce muradına erecek olması biraz ne bileyim kafamı karıştırmıştı.
Hepsi bu kadar mıydı yani?
Kendi kendimi cevapladım sertçe.
"Hatcik saçmalama! Oğuz Murat'tan bahsediyoruz burada. Adam sana iki takıldı. Hakkında neler düşünmeye başladın. O adam, o kadar basit düşünecek biri mi?"
Doğru diyordum. Kendimi rahatlattığım sırada birisi omzumdan dürtüp beni daldığım yerden çıkardı, silkelendim."Dediğim gibi başka bir boyuta geçmiş arkadaş. Yine her zaman ki gibi." Diyen tarihçiye şaşkınca baktım. Ne olmuştu yahu? Ne kaçırdım?
"Filiz ablam gidiyor, kendine gelsen iyi olur." Hemen Lizzy'e döndüm. Sımsıkı sarılıp geri çekilirken gözlerimi yüzünde sabitledim. Aklıma gelenle,
"Kız sen bu saatte nasıl gideceksin Allah aşkına?" Diye sordum. Elini havada amaan dercesine sallayıp beni cevapladı.
"Aslına bakarsan ben de kalırım diyordum. Benim herif hasretime dayanamamış almaya geldi. Neyse bir dahaki sefere artık." Omuzlarımı pışpışlayarak geri çekildi.
Filiz ablam herkesle vedalaştıktan sonra kapı tarafına geçtik. Baktık olmuyor bahçe kapısına kadar hep beraber indik.
Ayrılmak hakikaten zor geliyordu insana böyle anlarda. Enişteyi de selamlayıp Lizzy'nin arabaya binişini hüzünle izledim. Tarihçim sırf muzurluğuna onlar giderken arkalarından bir sürahi su döktü.
Su gibi giderlerdi, inşaAllah. Kazasız, belasız...
Bahçeye girmek için arkamı döndüğümde komiseciğimin dikkatle bana baktığını gördüm. Aklından neler geçtiğini merak etmedim, diyemezdim. Bakışlarının mıknatıs görevini görürmüşçesine beni kendine çektiğini hissettim.
Yine mekandan soyutlanmıştım. Eli havaya kalkınca ben de sorgusuz elimi ona uzatıp yanına yaklaştım. Sessiz ama tok bir sesle kulağıma fısıldadı.
"Seninle bahçede biraz oturalım mı?" Diye sorunca tamam der gibi kafamı salladım. Kafamı kızlara çevirdiğimde hepsi kaş göz işareti yapıp binaya yöneldiler.
Bir ilk gerçekleşmişti. Gözleriyle anlattıkları şeyden hiçbir şey anlamamıştım. Neyden bahsettikleri hakkında en ufak fikrim yoktu. Nasıl olsa öğrenirim diyerek Oğuz ile beraber bahçe duvarının dibindeki banka yöneldim. Nedense çardağı es geçmişti. Burası gözlerden daha uzak olduğundan olsa gerekti. Sakince oturduk yan yana. Gözüm Cevriye Sultanın penceresine takıldı bir an. Perdenin kımıldadığını görünce oturduğum yerde dikleştim. Hafifçe Oğuz'dan uzaklaşmış olmam muhtemeldi.
"Bana bir şey mi söyleyeceksin?" Diye sordum huzursuzca. Sanki Cevriye Sultan gözlerini dikmiş bizi izliyordu perdenin arkasından.
"Yoo.. Sadece seninle şu güzel havada oturup sakince zaman geçirmek istedim." Deyince ağzım beş karış açıldı.
"Konuşmadan oturacağız yani?" Diyerek tekrar teyit etmesini istedim söylediklerini. Yüzüne vuran sarı sokak lambasının ışığında dudağı yavaş çekimde yukarı kıvrılarak dişleri yıldız gibi ışıldamaya başlayınca bana güldüğünü anlamam için çok geçmedi.
"Gözlerim konuşuyor yeterince. Sence de öyle değil mi?" Diye karşılık verdi zümrüt gözlerini gözlerime sabitleyerek. Sesli bir nefes koyverdim hülyalı bakışlar eşliğinde. Cevriye mevriye umrumda değildi şuan.
Eriyordum. Biri bir şey yapsındı!
"Sevgilim, sana yine kal geldi galiba." Deyince kaşlarımı çattım. "Neden acaba?" Diye söylenmekten de geri kalmadım. Burnumu parmakları arasına kıstırıp bıraktı.
Allah'ım beni neyle sınıyorsun? Gülen gözlerine bakarken de yaptığı hareket için çıkışamıyordum. Gözlerimi devirmekle yetindim. Sol kolunu bankın arka kısmından uzatıp elini yanıma düşürünce önce eline sonra tekrar yüzüne baktım.
"Ay resmen benimle oynuyorsun şu an?" Dedim hayretler içinde.
"Sen de bu kadar gergin olma." Diye cevap verdi muzipçe.
"Sen de bu kadar rahat olma. Cevriye sultan görürse ya da Yurdagül Abla ya da ne bileyim ya Nail amcam gelirse Ömer abim görürse?" Ben sıralamama devam ederken gülüşü yüzünde daha da büyüdü.
"Şuna bak gülüyor bir de!" Dedim bakışlarımı kaşındaki sargıya sabitleyerek. Özellikle gülüşüne bakmıyordum ki yumuşamayayım! Ama böyle de olmamıştı. Bu sefer de canı yandığı için üzülmüş, merhamet duygum ön plana çıkmıştı.
"Ah, zümrüt göz! Biz burada sen he dediğin zaman seni istemeye gelmeyi düşünüyoruz. Sivas'a annemle tanıştırmaya götüreceğim seni. Sen hala o görürse bu görürse diyorsun." Diyerek beni tatlış bir şekilde azarladı.
Ağzımı açıp kapadım. İlk an bir karşılık veremedim. Sonra kelimeler ağzımdan süratle dökülmeye başladı.
"Ne istemesi Oğuz Murat? Daha okulum bitmedi benim. Yaz okulu var bir de yarım dönemim var. Daha iş bulacağım. Çalışacağım. Hem de daha kickboks turnuvasına katılacağım. Hem babamla tanışıp onun gözüne girmen lazım. Seni onaylaması lazım. Furkan'ı kazanman lazım. Ne Sivas'ı?"
Bir anda sıcak basmıştı bana. Elimle yüzümü yellemeye başladım. Allah'ım sen aklıma mukayet ol!
"Hepsi hallolur Hatçem. Sen he de bana yeter." Beni her şeye ikna edebileceği bir tonda tutmuştu sesini. Şu an ikna olmuştum. Heee diye bağırasım gelmişti hatta, ama bunu henüz onun öğrenmesine gerek yoktu değil mi ama?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Can Apartmanı Sakinleri (Tamamlandı)
HumorSöz verdiğim gibi canlarım sizin için... Bu hikaye tamamen eğlence amaçlıdır. Drama, duygusallığa yer yok dersem yalan söylemiş olurum. Hayatın içinde ne varsa burada da karşınıza çıkabilir. Yüzünüzde bir tebessüm oluşturabilme ümidiyle :)