Oğuz ile Hatciği fazla özletmeyeyim dedim, hemen geldim :D keyifle okuyasınız inşaAllah!
Bir elimizde bisikletler el ele tutuşmuş eve doğru yürürken yolda gördüğümüz faytonla hüzünlü bir iç çektim. Güzelim hayvan incecik kalmış, bu sıcakta o ağır yükü çekmeye çalışıyordu. O kadar üzüldüm ki gözlerim doldu. Para kazanacağım derdine hayvanlara eziyet eden insanlardan nefret ediyordum. Oysa birçok alternatif vardı. Elektrikli faytonlarda bu alternatiflerin başını çekiyordu. İsteseler başka bir çözüm de bulabilirlerdi.
"Ne oldu zümrüt gözlüm? Gözlerin bulutlandı." Diyerek dikkatimi kendine çeken komisercime döndüm.
"Atlara üzüldüm aşkım ya... Yazık hayvanlara..." dedim dudaklarımı sarkıtarak. Benimkine bir kal geldi. Zınk diye durdu. Sanki ilk defa fark etmişti faytonları atların çektiğini. Öyle bir farkındalıktı ondaki. Yüzüne baktığımda şaşkın bir Oğuz gördüm. Kaşlarımı sorarcasına çattığımda kendine geldi.
"Ne dedin sen?" diye sordu. Başımla karşımızdaki manzarayı gösterdim.
"Atlara üzülüyorum, diyorum." Hiç o tarafa bakmadan kafasını iki yana salladı.
"Ben onu demiyorum. Demin ne dedin, diyorum." Deyince kafam karıştı.
Ne demiştim ki ben? Bir düşüneyim. Atlara üzüldüm aşkım, dedim. Ay! Aşkım, dedim. Ne yani? Aşkım deyince mi kal geldi bu çocuğa? Sıcağa rağmen, terlememize rağmen ısrarla tuttuğu elimi elinden çekip yanağını okşadım.
"Aşkıma mı takıldın sen? Gerçekten mi?" diye sordum. Ay benim atım da bir garipti yahu! Olmayacak şeylerde kal geliyordu. Gülsem mi, ağlasam mı? Bilemedim.
"Bir daha der misin? Çok hoşuma gitti." Dedi çocukça bir tavırla. İyice şaşırtıyordu beni.
"Olur aşkım. Sen istersin de ben söylemem mi? Aşkım, aşkım, aşkım, aşkım..." kafasını elime doğru çevirip avuç içimi öptü. Yaptığı hareket de benim çok hoşuma gitmişti ama ses etmedim.
"Senin aşkım diyen ağzını öperim." Deyince yanağındaki elimi şaak diye yanağına geçirdim.
"Ben seni bi' öperim! Görürsün!" diye çıkıştım. Bu çocuk beni utandırmak istiyorsa gayet çok iyi bir şekilde başarıyordu.
"Öp de görelim." Sırıtarak söyleyişine içimden tövbe çekerek güldüm.
"Kaşınma Oğuz komiser, kaşınma!"
*
Eve geldiğimizde herkesi bahçede mangalın başında bulduk. Benimki hemen yanımdan ayrılıp koşar adımla diğerlerinin yanına gitti.
"Açılın, ben kebapçıyım, hallederim. Mangal – et işi bende." Deyip kollarını sıyırdı ve işe koyuldu.
Yaptığı harekete gülerken ben, kızlar yanıma geldi.
"Kız bayadır yoksunuz, Hatcik. Nerelerdeydiniz?" diye sordu kartaliçem. Gözünde yaramaz pırıltılar vardı.
"Yürüyerek geldik." Diye cevap verdim. Pek doyurucu bulmamış olacak ki cevabımı soruyu değiştirip tekrar sordu.
"Ya pek bir sevgi pıtırcığısınız. Ne oldu kız? Anlat işte."
Oğuz'a bir sevgi pıtırcığı olarak baktım. Ona bakmamla bakışlarımız kesişti. Yüzünü esir alan bin wattlık gülümsemeden bakışlarımı hemen çekemedim. Kolumun dürtülmesiyle ana geri dönüp beni sarsan Kübra'ya baktım.
"İşte tam da bundan bahsediyorum." Dedi kıs kıs gülerek. Özenle yaptığı saçlarını bozmak üzereymişim gibi bir harekette bulununca geri kaçtı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Can Apartmanı Sakinleri (Tamamlandı)
HumorSöz verdiğim gibi canlarım sizin için... Bu hikaye tamamen eğlence amaçlıdır. Drama, duygusallığa yer yok dersem yalan söylemiş olurum. Hayatın içinde ne varsa burada da karşınıza çıkabilir. Yüzünüzde bir tebessüm oluşturabilme ümidiyle :)