Jungkook, Jimin'in odasının kapısına yaslanmış abisinin büyük uğraşlarla hazırlanmasını izliyordu. Son bir kez daha şansını denemek istedi.
"Hyung lütfen, ben de geleyim."
Jimin net bir ses tonuyla reddetti. "Reşit değilsin Jungkook."
"Benim de gidebileceğim bir yere gitsek?"
Jimin kıkırdadı. Aynadaki yansımadan Jungkook'un sarkan dudaklarını ve çatılan kaşlarını görebiliyordu.
"Başka bir zaman."
Jungkook sıkıntıyla üflerken salona geçti. Arkasına yaslanmış ellerini çenesinin altına yerleştirmişti. Yüzünde apaçık bir kızgınlık ifadesi belirdi.
Kapı zilinin çalmasıyla gözlerinin büyümesi bir oldu.
"Ben bakarım!"
Holden geçerken bir süreliğine durakladı. Üzerinde tişört ve şorttan başka birşey yoktu. Tereddüt etse de hızlı adımlarla kapıya yöneldi. Taehyung Jungkook'u gördüğüne şaşırmıştı.
"Merhaba Jungkook. Abin yok mu?"
"Hazırlanıyor, birazdan gelir." dedi Jungkook. Yüzünde bir tebessüm belirdi.
"Peki." demekle yetindi Taehyung. Fakat içeri girmek için herhangi bir harekkette bulunmadı. Jungkook sebebini anlayamamıştı.
"İçeri gelsene." Bu bir davetten çok bir soruydu. Taehyung tereddütte kalmıştı.
"Ah, gerek yok. Rahatsız etmeyeyim."
Jungkook anlam verememişti. Daha önce defalarca gelmişti zaten. 'Benden çekiniyor olabilir mi?' diye düşündü Jungkook. Yüzüne samimi bir gülümseme yerleştirdi.
"Hazırlanması uzun sürer, gel."
Taehyung ayakkabılarını çıkarırken resmiyet dışı konuştuğunu fark etti Jungkook. Özür dileyip dilememek arasında kalırken Taehyung çoktan içeri geçmişti. Büyüğün bu tür şeylere çokta aldırmadığını biliyordu.
"İçecek birşey ister misin?"
Taehyung başını olumsuz anlamda salladı."Teşekkür ederim."
"Taze portakal suyumuz var?"
Jungkook, Taehyung'un durakladığını fark etti. Gülümsemeden edemedi.
"Hemen getiririm."
Mutfaktan dönerken odaklandığı tek şey titreyen elleri yüzünden dökmemeye çalıştığı portakal suyuydu. Fakat kafasını kaldırdığında Taehyung'un pür dikkat ona baktığını gördü. Birkaç hızlı adımla aradaki mesafeyi kapattı. Büyük olan bardağı alırken tekrar teşekkür etmeyi unutmamıştı.
Bir iki dakikalığına kimse konuşmadı. Jungkook sanki ortamdaki hava gittikçe tükeniyormuş gibi hissediyordu. Bir süre sonra Taehyung boğazını temizleyerek konuşmaya başladı.
"Lise sondaydın değil mi?"
Jungkook başını salladı. "Evet."
"Çok stresli olmalı."
Bunu laf açmak için değilde gerçekten sohbet etmek için söylediğini fark etti Jungkook. Kalbinde tarif edilemez bir hafiflik vardı.
"Hem de nasıl."
Jungkook imalı bir gülümsemeyle baktığında Taehyung kıkırdamadan edememişti. Gözleri odasından çıkan Jimin'e odaklanırken, Jungkook'un tek düşündüğü gülüşünün cennetin bir parçası olduğuydu. Aksi takdirde bir meleği andırmasının bir açıklaması olamazdı.
"Hazır mısın?" Taehyung'un Jimin'e sorduğu soruyla o da dönüp abisine baktı.
"Hadi gidelim."
Taehyung tek dikişte suyunu bitirdi ve odadan ayrılmadan önce Jungkook'a bir kez daha teşekkür etti.
Jungkook evden çıkışını izlerken, alışkanlık olsa gerek, son ana kadar bakmayı sürdürdü. Olurda Taehyung arkasını dönerse diye. İkili evden çıkarken tam vazgeçmişti ki kapıyı kapatmadan önce son bir kez bakıp gülümsedi Taehyung.
•••
ŞİMDİ OKUDUĞUN
「 boy with luv 」taekook ✓
Fanfictionliseli jungkook üniversiteli taehyung'a aşık olur. #1 vkook