49.Bölüm<<Tugay>>

1.3K 119 19
                                    

Multimedya;Klonlar
Vote ve yorumsuz geçmeyin lütfen. Düşüncelerinizi bekliyorum
Keyifli okumalar

"Hey...! Dünyadan Buğlem'ee. Algılar açıksa bir cevap versene kızım!"

Uzaktan kulağıma dolan sesleri duysam da bir türlü algılayıp kendime gelemiyordum. Kafamın içine çimento ve su dökülmüş, bir zamandan sonra o orada donmuştu. Dolayısıyla beyin hücrelerimde işlevlerini yitirmişti. Beynimdeki her şey donmuşken gözümü siyah arabanın gittiği yerden çekemiyordum. Öylece bakıyor, sanki araba geri dönecek de Kudret tekrar oturduğu masaya gelip beni izlemeye devam edecekti. Biliyordum böyle olacağını! Otelden çıkmadan önce bile hissetmiştim bir şeyler olacağını. İyide benim burada olduğumu nasıl bilmişti ki? Yoksa...

Aklıma gelen şeyle gözlerimdeki şaşkınlık giderek katlanıyordu. Eğer Kudret burada ve beni kolayca bulduğuna göre Tugay ve Mete de ortaya çıkmışlardı. Benim hakkımda öğrendiklerini mutlaka o şerefsize anlatmışlardı.

'Ne bekliyordun ki? Seni bulduklarında, kolundan tuttukları gibi Disneylanda götüreceklerini falan mı?'

Eh, fena olmazdı doğrusu. Buralarda kalmak yerine Disneyland da olmayı tercih ederdim. En azından yaşayamadığım çocukluğumu yaşardım.

"Bunun antenlerinde arıza var. Arada bir gidip geliyor. Senin tanıdığın bir psikolog vardır Eliza. Zavallıma öner de aramıza dönmesini sağlasın."

Helena'nın alay kokan sesi beni kendime getirirken başımı hafifçe sağa sola salladım. Kendimi biran önce toparlamalıydım. Onlara bir şey çaktırıp endişelenmelerini istemiyordum. Bu sorunu da çoğu kez olduğu gibi yine kendim çözecektim. Diğerleri yeterince işlerime ortak olup soruna bulanmışlardı. Bundan sonrasını kendim halledecektim.

"Sorun ne?"

Omzunda hissettiğim elle düşüncelerimden sıyrılırken Savaş'a baktım. Düşünceli gözleri verdiğim her tepkiyi ilgiyle izliyordu. Onu endişelendirmemek için başımı hayır anlamında sallayıp tebessüm ettim.

"Sorun yok. Dalmışım."

Bir süre daha sessizce yüzüme bakıp önüne döndü. İnanmış mıydı bilmiyordum ama konuyu şimdilik kapattığı belliydi. Bende önüme döndüğümde tüm gözlerin üstümde olduğunu fark ettim. Ah! Gönül rahatlığıyla da dalamıyordu insan. İlla altında bir sebep arıyorlardı. Gerçi doğru tahmin etmişlerdi ama olsun. Yinede en küçük durağanlıkta bir sorun aramaları, hayatımız ne kadar da boktan olduğunun bir göstergesiydi. Sanki hayatımızda iyi şeyler de olamazmış gibi sürekli kötüyü düşlüyorduk.

Üstümdeki gözleri umursamadan ayağa kalktım. Onlara şuan verecek herhangi bir açıklamam yoktu. Belki daha sonra olanları açıklayabilirdim.

"Kalkalım mı artık?"

"Daha akşam bile olmadı. Hemen Otele gitmek istemiyorum."

Helena'nın dudak büzerek yalvaran bakışlar attığı gözlerine karşı bakışlarımı kaçırdım. Biraz daha bakarsam sevimliliğine karşı yanaklarını mıncıracaktım. Dudaklarımda oluşan gülümsemeyle başımı hafifçe sallayıp 'Tamam' dedim. Zaten Kudret göreceğini görmüştü. Burada olduğumu biliyor ya, o bile yeterdi. Saklanmanın da kimseye bir faydası yoktu. Bir şekilde benimle tekrardan iletişim kuracağını biliyordum.

"O zaman şöyle yapalım. Dokuzda Bara gideceğiz. O zamana kadar istediğiniz bir şey varsa yapalım. Oyalanmış oluruz bizde."

Hep bir ağızdan Utku'yu onayladık. Eğer otele gitmeyeceksek daha fazla burada durmanın bir anlamı yoktu. Hepsi ayaklandığında geldiğimiz yoldan geri yürümeye başladık. Arabalara vardığımızda herkes aynı yerini almıştı bile.

KARANLIK SIRLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin