45.Bölüm<<Kızıl Gelin>>

1.2K 116 40
                                    

Multimedya; Buğlem

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfeen

Keyifli okumalar

"Neler oldu?"

Oturduğumuz koltukta Doğu'nun kolunu omzuma atmasıyla başımı omzuna yasladım. Onları görmeyeli bir ay olmuştu. Sonunda özlediğim yüzlerine tek tek bakarken asıl özlediğim yüzün olduğu yere baktım. Kapalı kapının ardına babasıyla yüzleşmek için giren genci bekleyeli neredeyse yarım saat oluyordu. Babası olduğunu duyduğunda verdiği donukluk umuyordum ki şimdiye geçmişti. Yıldıray bey Savaş ile yalnız konuşmak istediğini söyleyip bulunduğumuz yerde olan başka bir odaya girmişlerdi.

Ben ise duyduklarımı yeni yeni sindirmiştim. Hikayem kendi içinde mitoz bölümlere ayrılırmış gibi değişik hikayelere kapak açıyordu. Değişik insanlardan duyduğum değişik hikayeler her türlü olayın yaşanabileceğini, bir şeyin iyi ve kötü yönü olabileceğini vurgular nitelikteydi.

"Plan konuşulduğu gibi ayarlanmıştı. Eylem'i aldığımızda otelde ona özel bir oda ayırtıp doktor tuttuk. Ameliyattan sonra durumu iyiye gitse de henüz uyanabilmiş değil. Doktor görünürde bir sorun olmadığını söyledi. Yakın zamanda uyanacaktır yani. Eylem'in kaçırıldığını öğrenen kişilerin sizin üzerinizdeki ilgisi azalmıştı. O sırada içeriye sızan adamımız önceden yerleştirdiği patlayıcıları patlatıp kızları kurtardı. Seni ayrı odaya kapattıkları için önce diğerlerini kurtarması gerekiyordu. Kızları güvenli bir şekilde çıkartıp bize getirdi. Seni almak için tekrar girdiğinde ise onu o kadının adamı sanıp kaçtın. Savaş bunu öğrendiğinde takip cihazından yerini öğrenmeye çalışıp burayı buldu işte."

Doğu'nun anlatımı bitirmesiyle aklımdaki bir diğer soruyu yönelttim.

"Peki Helena, ona ne oldu?"

"Turp gibi maşallah! Çenesinden hiç bir şey eksilmemiş."

Utkunun sırıtarak mırıldanmasına gülmek istesem de neler olduğunu deli gibi merak ediyordum. O baş şeytan neden onun bana öldüğünü söylemişti ki o zaman.

"O baş şeytan neden bana onun öldüğünü söyledi o zaman."

"Ölmüştü..." Kaşlarımın çatıldığını gördüğünde rahatça sırtını koltuğa yasladı. "Ama ölmedi."

"Ne saçmalıyorsun!?"

"Doğru düzgün anlatsana şunu. Ortamı boşu boşuna germe!"

Doğunun da yanımda olmasıyla sıkıntıyla nefesini verdi.

"İçeri giren adam Helena'nın ameliyatına dahil olacak doktorlardan birini ailesiyle tehdit etti."

"Ne için tehdit etti ve siz adamın ailesini nereden biliyorsunuz?"

"Tamer'i boşunamı yanımıza aldık." Güldü. "Zaten kamera görüntülerine ulaşmıştık. Bilgisayar sistemlerine de sızmak pek zor olmadı. Binada yapılan ameliyatlara giren doktorların isimleri bilgisayarlarda dosyalanmış. Hepsinin hakkında bir kaç bir şey bilerek girdi oraya. Ameliyat bitip nakil tamamlandığında doktorlardan birini ailesi hakkında tehdit etti. Çocuklarıyla olan bir fotoğrafla da işimiz kolaylaşmıştı. Helena'nın iç organları iflas ettiğinden dolayı öldüğünü o kadına bildirmesini emretti. Haber vermeden önce ise Helena'yı oradan çıkartabilmemiz için bir iğne yapması gerekiyordu."

"Ne iğnesi bu?" Kuşkuyla ona bakarken gözlerime baktı. "İsmini tam bilmiyorum. Tanıdık bir sağlıkçıdan çarptığımız bir ilaç. Bedene enjekte edildiğinde vücudu ölü gibi kaskatı kesilir. Kalp atışı öldüğünü sandığınız kadar yavaş atar. Duyar, hisseder ama kıpırdayamaz veya bir tepki veremez. Bunu Helena'ya verdiğinde durumu bir ölüden farksızdı. Elsa hanımın istediği şey olsa da organları boşa gittiği için üzülmüştü. Onu oradan çıkarıp görülmeyecek bir yerlere atması için adamlarına emir verdi. O sırada bizimki de onu kendi çıkarabileceğini söyleyip çıkmışlar. Şimdi otelde sizi hala daha çıkartamadığımız için başımızın etini yiyordu. Seni görmeden de susmaya niyeti yok görünüşe göre."

KARANLIK SIRLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin