######### AREN'DEN #########
"MİT'e yardım ettiğimiz yetmiyormuş gibi bir de başımıza CIA çıktı." dedi Oktay, az önce dövdüğümüz adamı kolundan tutup çekiştirirken. "Come on man!"
"FBI'dan iyidir. FBI'ın federalleri kadar lanet olası değiller en azından." dedi Cihan da.
"Federallerle hiç karşılaştın da sanki."
"Karşılaşmadım ama haklarında iki şey biliyorum. Biri Amerika'da ülke içindeki olaylardan sorumlu oldukları ikincisi de lanet olası oldukları. CIA konferansında üyelerinin birinin yanından geçerken bile duydum. 'Damn federals!' diye isyan ediyorlardı."
"Sons of the bitch olmasın o?"
"Onu da duydum."
"Çok güzel küfrediyorlar."
"Bir Deadpool olmasalar da."
"Dostum, en sevdiğim Marvel filmi o. Muhteşem küfrediyor."
"Çok konuşmayın da şunu bir an önce MİT'e teslim edelim." dedim.
Arabanın kapısını açıp ağzı yüzü dağılmış olan adamı içeri soktum. Soluna Oktay, sağına da Cihan oturdu.
Sürücü koltuğuna geçip arabayı çalıştırdım.
"What the hell's going on?" diye bir soru geldi arkadan. Sanırım kendine gelmeye başlıyordu çünkü neler oluyor diye soruyordu.
"Don't worry man. We're going to a great place."
(Endişelenme adamım. Harika bir yere gidiyoruz.)Oktay'ın söylediğine ikisi de güldüler.
Arabayı kullanıyordum. Ama yaptığım her şey gibi o da boş geliyordu. Sadece yola bakıyordum.
"Hey, kavşağı kaçırdın."
Onu bile yapamıyormuşum. Oktay söylemese fark etmeyecektim. Aynadan gittikçe arkamızda kalan kavşağa baktım. Evet oradan sapmam gerekiyordu. Bir şey demeden sürmeye devam ettim. İlerdeki yoldan geri sapardım.
"Aren, iyi misin?" dedi Cihan.
"İyiyim. Sadece, -duraksadım ve direksiyonu sağa çevirdim- son zamanlarda kafam biraz dağınık."
"Bir şey oldu değil mi?"
"Sonra konuşalım." dedim. Şuan dikkatimi gerçekten yola vermek istiyordum.
"Pekala."
Yaklaşık bir saat sonra adamı teslim ettik. CIA onu arıyordu ve İstanbul'da ne işi vardı çözememiştim. Ayrıca çok kolay yem olmuştu. Bu işte bir terslik var gibi geliyordu.
MİT'in özel binasına gittiğimizde Kamer de oradaydı. Adamlarla konuşmamız bitene kadar sakin davrandım. Konuşma dakikalar sonra bittiğinde onlar teslim aldıkları adamla birlikte içeri dönerken soluğu elinde bir dosyayla dolaşan Kamer'in yanında aldım. Kolundan güçlü bir şekilde tutup onu binanın köşesine çektim.
Cihan ve Oktay da bir şeylerin ters gittiğini anlamış ve yanımıza gelmişlerdi. Son zamanlarda Kamer'le aramda olan gerilimin farkında olmalarına rağmen hiçbir şey sormamışlardı.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun?" diye sordum bağırarak.
"Bana sesini yükseltme." dedi.
Cihan beni ondan uzaklaştırmaya çalıştığında elini ittim. Derin bir nefes aldım. O kadar sinirliydim ki ne söyleyeceğimi seçemiyordum.
"O kızla derdin ne senin? Neden onu bu işlere bulaştırmak istiyorsun?"
"Onu bu işlere bulaştırmak isteyen ben değilim Aren. Sensin. Ve bulaştırdın bile. Geri dönüşü yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHZEN: Kızıl Anka
Action"Ağzı açılmayan bir ejderha gibi. Göğsüne vuran her nefesinde, sıcak buharın yaktığı her soluğunda ölüyordun sen. Nefes versen yakacaktın kendini, vermesen ölecektin. Her durumda yanmaya mahkumdun. Ben sadece..." "Sen sadece, her gün ölüşümü seyrett...