Susamıştım. Başım ağrıyordu.Göz kapaklarımı ayırmaya çalışmadan evvel zihnimde canlanan görüntülerle yüzleşmek zorunda kaldım.
Aren, ben, silah, yerde yatan bir adam...
Kafamı iki yana salladığımda başımda demir varmış gibi hissediyordum. O kadar ağırdı ki. Kaşlarımı çattım. Büyük zorluk çekerek gözlerimi açarken etraftaki ışık gözlerime hücum etti ve canımı yaktı.
Daha kaç kez böyle uyanacaktım acaba?
Sırtımı hafifçe hareket ettirdiğimde yumuşak bir zeminde olduğumu anladım. En sonunda gözlerimi tamamen açabilmiştim.
Beyaz bir tavan.
Olamaz. Neredeyim ben?
Elimi hareket ettirip doğrulmak istedim ama canım yandığında kafamı hafifçe kaldırıp elime baktım. Damar yolu açılmıştı.
Neler olmuştu böyle?
En son hatırladığım, ben Aren'i ararken Aren beni bulmuştu. Sonra.... Sonra ben, bir adamı vurmuştum.
Bunu hatırladığımda bir süre tavana bakarak donakaldım. Silah, yerde yatan adam, kurşun, üç kurşun...
Görüntüler gözümün önünden geçip gitti. Peki ya sonra?
Aren? Aren neredeydi?
"Aren!" diye bağırdığımda başıma saplanan ağrıyla dişlerimi birbirine bastırdım ve kafamı az önce hafifçe kaldırdığım yastığa geri koydum. Gözlerimi de sımsıkı kapattım. Ağrının çabucak geçmesini diliyordum.
Hemen sonra kapı açıldı ve birisi içeri girdi. Gözlerimi tekrar açtığımda karşımda onu buldum.
Buradaydı.
Gözleri doğrudan gözlerime kenetlenmişti. Tıpkı onu ilk gördüğüm gün arabada kafama silah dayadığı anki gibi ve tıpkı dün beni düşmanı sanıp yine kafama silah dayadığı zamanki gibi.
**O tetiği çoktan çekmişti, ama ben kendim çektim sanıyordum. O gün ben Aren'i korumak için birini vurmamıştım aslında, o gün ben Aren'in kurbanı olmuştum.**
Elimin acısına aldırmadan doğrulmaya çalıştığımda bana yardımcı oldu ve kendimi ona sarılırken buldum.
"Öldü değil mi? Onu ben öldürdüm değil mi?"
Üzülmüyordum ama vicdanımın sesi beynimi kemirip duruyordu. Elleri sırtımda yavaşça hareket etti sarılırken.
"Geçecek."
Kafamı onun omzuna gömdüm bende. Muazzam kokusu burnuma dolduğunda rahatlayacağımı biliyordum. Öyle de oldu.
Fırtınanın kokusuyla birlikte derin bir nefes aldım. Ciğerlerim oldukça memnundu.
Bu kokuya daha yakından ve daha çok maruz kalmayı planlarken beni kendinden uzaklaştırdı ve hala omuzlarımı kavrarken gözlerini yüzüme dikti.
"Sen çok güçlüsün." dediğinde kafamı kaldırıp ona baktım. "Atlatacaksın güzelim. Geçecek."
Elleri saçlarımda geziniyordu ve yüzünü yüzüme yaklaştırmıştı.
O bu kadar yakınken konuşmak zordu ama yapabilmiştim.
"Götür beni buradan."
Terasa çıkmıştık. Bir yudum almak için orta boy kahve fincanını elime aldığımda damar yolunun açıldığı yer sızlamıştı. Aldırmadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHZEN: Kızıl Anka
Action"Ağzı açılmayan bir ejderha gibi. Göğsüne vuran her nefesinde, sıcak buharın yaktığı her soluğunda ölüyordun sen. Nefes versen yakacaktın kendini, vermesen ölecektin. Her durumda yanmaya mahkumdun. Ben sadece..." "Sen sadece, her gün ölüşümü seyrett...