"Üzgünüm. Sanırım bunu yapmadan gidersem kendimi asla affedemeyeceğim."
Aramızdaki mesafeyi büyük bir adımla katletti. Ne yaptığını dikkatle izliyordum.
Kocaman ellerini belimde hissettiğimde nefesimi tutmak istedim, fakat yapamadım. Ayaklarım yere çivilenmiş gibi kımıldayamazken kalbim delicesine çarpmaya başladı. Yutkundum.
Şu an başka ne yapabilirdim ki?
Derin bir şekilde bana baktı. Bir anda bedenlerimizin arasında mesafe kalmayacak şekilde daha da yaklaştı ve kafasını omzuma gömerken gözlerinin yerini mekanın kırık beyaz duvarları aldı.
Sarılmıştı. Hem de öyle bir sarılmaydı ki bu, sanki bütün organlarım yerinden oynamıştı. Oysa yaptığı tek şey kafasını omzuma ağırlaştırmadan koymaktı. Kollarım iki yanda salınırken ne yapacağımı bilmiyordum.
Ben de sarılmalı mıydım?
Ya şu an onu son kez görüyorsam?
Saniyeler boyunca kendimle adeta bir savaş verdim. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Mantıklı olan hiçbir şey yoktu.
Mantığa ihtiyacı olan herhangi bir şey de yoktu aslında.
Kalbimi dinlemek istiyordum, fakat bana ne söylediğini bile duyamıyordum.
Kollarımı tereddütle kaldıracakken "Yapma." dediğinde nefesi boynuma çarptı ve titredim.
"Eğer bunu yaparsan buradan ayrılamam."
Ellerim öylece kaldı. Birkaç saniye daha öylece, heykel gibi durdum ve sonunda çekildi.
Bir kez daha benimle göz göze geldi.
"Kendine iyi bak."
Kafamı aşağı yukarı sallamış olmalıyım. Galiba.
Arkasını döndü ve çekip gitti, beni bütün bu karmaşıklıkla oracıkta bırakarak.
Savaş'ın yanına nasıl döndüğümü hatırlamıyordum. Fakat yanına ulaştığım an surat ifademin değişikliğini fark edip sormuştu.
"İyi misin?"
Bunu bilmiyordum ki!
Tam bunun üzerinde düşünmeye başlayacakken tekrar konuştu.
"Senin yanına da geldi değil mi?"
Hızla ona döndüm.
"Nasıl yani? Sen, onu gördün mü?"
"Evet." dedi. Yüz ifadesi sıkıntılı bir hal aldı. Kavga edip etmediklerini düşünmeye başlayacakken konuştu.
"Seni bana emanet edip gitti. Sana ne söyledi?"
Bakışlarım yavaşça yere doğru indi. Uzun bir nefes aldıktan sonra konuştum.
"Kendime iyi bakmamı."
#####################
Gece'ye arabasını geri vermemiz gerekiyordu. Önce onun evine gittik. Bir şey belli etmek istemediğim için hızla üzerime kendi kıyafetlerimi giyip sorduklarına kısa cevaplar vermeye çalışarak evinden çıktım. Fakat o bir şeyler olduğunu çoktan anlamıştı.
Savaş motoruyla beni bekliyordu. Arkasına atladım ve beline sarıldım. Bu, bana Aren'e sarılamadığımı hatırlattı. Eve gidene kadar hiç konuşmadık.
Uzun gelen bir yolculuktan sonra eve geldiğimde yaptığım ilk şey, elimi yüzümü yıkayıp suratımdaki ağır makyajdan kurtulmak olmuştu.
Savaş içerideydi. Bu gece beni yalnız bırakmak istemediğini söylemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHZEN: Kızıl Anka
Action"Ağzı açılmayan bir ejderha gibi. Göğsüne vuran her nefesinde, sıcak buharın yaktığı her soluğunda ölüyordun sen. Nefes versen yakacaktın kendini, vermesen ölecektin. Her durumda yanmaya mahkumdun. Ben sadece..." "Sen sadece, her gün ölüşümü seyrett...