35 - BLÖF

1.2K 112 168
                                    

KEYİFLİ OKUMALAR...

"Çok düşündüm. Burada kalamam. Gitmem gerek."

Oturduğum koltukta doğruldum ve bardağımı elime aldım. Dibindeki son damla da boğazımdan aşağıya doğru kaydı.

"Sen de eve dönmek zorundasın Savaş."

"Saçmalama. Hiçbir yere gitmiyorum."

"Bak. Biliyorum, beni önemsiyorsun. Ama aileni de önemsemelisin."

"Sen de benim ailemdensin. Ayrıca onlar tehlikede değil ama sen tehlikedesin. Böyle bir durumda seni asla yalnız bırakmam. Ben de seninle geliyorum."

Kararlı bakışlarla gözlerimin içine bakıyordu. İşte o an benim peşimi bırakmayacağını anladım. Ben de olsam hiç düşünmeden onun yaptığının aynısını yapardım.

Beni öptü ve sabaha kadar uyanık kalmanın verdiği yorgunlukla koltuğa uzandı.

Kafamı kaldırıp duvardaki saate baktım. Saat 7 olmuştu. Çalıştığım hastaneye gitmek üzere giyindim.

Hastanede son günümü geçirdikten sonra herkese işten çıktığımı söyleyip muhasebeye gittim. O ay çalıştığım saat kadar paramı aldım ve hastaneden çıktım. Bu kadardı. Bu işte fazla kalamayacağımı biliyordum ama bu kadar çabuk ayrılacağımı da tahmin etmemiştim.

Kamer'i çağırdığım hastanenin karşısındaki kafeye yavaş adımlarla yürüdüm ve dışarıdaki masalardan birine oturdum. Telefonuma bakmak için bir sebebim yoktu ama yine de Kamer'i beklerken biraz karıştırdım. Adım seslerini duyduğumda telefonumu masaya bıraktım. Arkamdan bana doğru geliyordu. Bakmasam bile o olduğundan emindim.

Evet, oydu. Masaya oturmadan önce yanağıma ufak bir öpücük kondurdu. Öperken bana bir şeyler hissettirmeyi umduğunu anlayabiliyordum. Ama başarısızdı.

Oturduğunda gözlerimi kısıp yalancı bir gülümsemeyle ona baktım. O da aynı şekilde bana bakıyordu. İçeceklerimiz gelene kadar yalnızca bakıştık. Bir avcının avına baktığı gibi, tehlike fışkıran bakışlarla beni izliyordu.

Garson içecekleri bırakırken ikimize de dikkatle baktı. Kamer'le aramızdaki ölümcül sessizlikten ürkmüş olmalıydı ki afiyet olsun bile demeden ince bacaklarını hızla hareket ettirerek yanımızdan uzaklaştı. Ben çocuğun arkasından bakarken Kamer ne sezdiğimi anlayıp güldü.

"Ölümcül sessizlik ürkütür."

Ne düşündüğümü bilmesine şaşırmadan ben de güldüm.

"Haklı. Öyle bir bakıyorsun ki sanki birazdan ortalığı kan revan götürecek."

Bu söylediğimle gülüşünün desibeli arttı ve aynı gülüş dakikalarca sürdü. Buna neden bu kadar güldüğünü anlam verememiştim. Fazla aldırmayıp konuştum.

"Ne zaman yola çıkıyoruz?"

"Bu kararı alman iyi oldu. Herkes için en iyisi bu. Yarın akşam bizi alacaklar."

"Bir şartım var."

Şaşırdı. İçeceğini içti ve bir süre ne söyleyeceğini düşündü.

"Bir şart koşacak durumda değilsin."

"Yanlış. Bir şart koşacak durumda olduğum için söylüyorum."

Kaşlarını kaldırdı. Devam ettim.

"Benden başka şifreyi çözdürebileceğin biri varsa bu masadan kalkabilirsin." diyip arkama yaslandım.

Güldü. Bu gülüşü çok iyi biliyordum. Aşırı derecede bozulmuştu. Sinirden gülüyordu. Elinde tuttuğu bardağı ağzına götürürken neredeyse kıracaktı. O derece sıkıyordu.

MAHZEN: Kızıl AnkaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin