BÖLÜMÜN SONUNDAKİ SORUYA LÜTFEN CEVAP VERİN.
KEYİFLİ OKUMALAR...
Kendimi toparlamam biraz zaman almıştı.
Gözlerimi kapatıp; Savaş'ın çaldığı gitar eşliğinde günlerce, sadece şarkı söyledim. Gündüzün anlamsızlığı yüzünden anılarımı karanlığa hapsedip gözümü açar açmaz hiçbir şey olmamış gibi devam etmeyi zor da olsa öğrendim. Yaklaşık 3 aydır yaptığım şey tam olarak bu.
Herkesi ve her şeyi arkamda bırakıp kaçtım. Gücüm anca buna yettiğindendi belki de.
Düşündükçe çıldıracak gibi oluyorum. Öfkem damarlarıma karışıyor, bedenimi yakıp geçiyor. Hadi onu geçtim, öfkemden ziyade hüzün, işte o beni yaşatmıyor. Yaşatmamaya and içmiş gibi. Nefes alırken bile zihnimi kurcalıyor çünkü yaşama sebebim artık yok gibi bir şey.
Yaşamın kıyısında yalnızca çırpınıyor ve kendimi boşlukta hissediyorum. Kıyıdaki sert kayalara çarpa çarpa kendime gelmemi bekliyor herkes. Hayat denilen şey buymuş. Bundan ibaretmiş meğer. Sen çarpacakmışsın, üstün başın kan içinde kalacakmış ki şunu anlayasın: Hayat nasıl yaşanılıyor, bu insanlar neden böyle?
Herkes neden intihar peşinde?
"Sen asla zayıf değilsin."
Kamer'in bana öğrettiği çok şey var ama onu görünce hatırladığım tek bir cümle.
Bana vazgeçmek istediğim zamanlar olacağını söylemişti. Bu düşünceye kapıldığım zaman bu cümleyi hatırlayıp zayıf olmadığımı, hiçbir şeyden kolay kolay vazgeçmemem gerektiğini de vurgulamıştı. Dediği gibi de oldu. Ama ben yapmadım. Çünkü o bana bunları söylerken kim bilir hangi duruma düşeceğimi düşünmüştü, ben şuan binbir zorluklarla dolu hangi durumdayım...
Annemin katiliyle karşılaşmak, onu vurup ta öldü mü kaldı mı onu bile bilmeden kaçmak. Kamer'in bunu düşünerek bunları söyleme ihtimali neredeyse sıfır.
Sevgili günlük. Başından beri bahsettiğim şey bu işte. Annemin katiliyle öpüşmek, ona sarılmak için can atmak, onu özlemek, elinde oyuncak durumuna düşmek aklıma geldikçe beni çıldırmanın eşiğine getiren şeylerden sadece birkaçı. Ben ölmeyi yeğlerdim.
Bununla yaşamaya alışmalı mıyım yoksa pes mi etmeliyim, buna karar veremiyorum. Gerçek şu ki: Savaş olmasaydı çoktan yokolmuştum.
Her gece eğer Savaş'a bir şey olursa diye intihar yöntemleri düşünüyorum sevgili günlük. Büyük ihtimalle çocukluğumuzda okuldan sonra kaçıp çilekli soda içtiğimiz deniz getirecek benim sonumu. Acı tatlı tüm anılarla yavaş yavaş suya gömülmek güzel olur. Değil mi ama?
Onu vurduktan sonra çantamı alıp; bütün heveslerimi, hayal kırıklıklarımı, kafa karışıklığımı, hayatımın belki de en güzel anlarını yaşadığım odada Aren'i can çekişirken, kanlar içinde bırakıp kaçtım.
Bu benim için bir nevi yaşarken intihardı. Kanım çekilmişti. Savaş'ın motoruna binip "Götür beni buradan lütfen." derken buz kesilmiştim. Yutkunmak hala bazen zor geliyor.
Kaçtım, çünkü kalbim daha fazlasını kaldıramazdı. En çok ta ölmemiş olma ihtimalini...
Buraya geldiğimden beri mahzenden kimseyle konuşmamıştım. Hattımı buraya gelirken kırmış, Savaş'ın üzerine yeni bir hat almıştım. Numaralar ise telefonumda kayıtlı olduğu için silinmemişti.
Beni bir gün bulacaklarını biliyordum. Hatta şu an yerimi bildiklerinden emindim ama karşıma çıkmamakta ısrarcıydılar. O gün gelene kadar huzurlu bir şekilde yaşamaya devam etmek istiyordum. Belki de, eğer onu öldürmüşsem, ceza bile verirlerdi bana.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHZEN: Kızıl Anka
Action"Ağzı açılmayan bir ejderha gibi. Göğsüne vuran her nefesinde, sıcak buharın yaktığı her soluğunda ölüyordun sen. Nefes versen yakacaktın kendini, vermesen ölecektin. Her durumda yanmaya mahkumdun. Ben sadece..." "Sen sadece, her gün ölüşümü seyrett...