24- GERÇEKLER

2.3K 200 47
                                    

####### AREN'DEN ########

Üsse geleli birkaç saat olmuştu. Yeni bir görev için Belçika'ya gitmem gerekiyordu fakat neden gittiğimi bile bilmiyordum. Oraya gittiğimde bana görevimin ne olduğunu açıklayacaklardı.

Önceden nedeni açıklanmayan görevler genelde bu görevi kabul edip etmeme gibi bir şansının olmadığı anlamına geliyordu ve ölmek için gidiyorsan ölecektin. Kaçışı yoktu. Reddetme gibi bir şansın yoktu. Geri dönemezdin.

Eşyalarımı toplamıştım. Eşyalarım dediğim de keskin nişancı silahlarım işte. Birkaçını büyük bir çantaya doldurmuştum. Tabii mermilerini ve diğer ekipmanlarını da.

Çantayı omzuma atıp koridora çıktım. Mira elinde bavuluyla beni bekliyordu.

"Gidelim."

Yanından geçip giderken beni durdurdu. Ona dönmeden "Bak, şu an konuşmak için güzel bir zaman değil. Tamam mı?" dedim.

"Biliyorum. Sadece seni sevdiğimi bilmeni istiyorum."

Kolumu çektim ve yürümeye devam ettim. Buradan bir an önce gitmek istiyordum. Kafamı çok fazla şey meşgul ediyordu.

"Kahretsin, belgelerimi odada unuttum. Sen git ben 5 dakikaya geliyorum." dedi.

Onu umursamadan yürümeye devam ettim. Onun yüzünden bu göreve gitmek zorunda kalmıştım.

Koridorun sonundaki büyük alana geldiğimde başkan yardımcısının orada olduğunu gördüm. Görünüşe göre beni uğurlamak için gelmemişti.

Biraz daha ilerlediğimde Kamer'in yanındaki kızıl saçlı kızı gördüğüm an beynimden vurulmuşa döndüm. Ayşin?

Elimde her ne varsa yere bırakıp oraya doğru hızlıca yürüdüm. Hayır, olamazdı. Bu kaosun bir parçası olamazdı.

Geldiğimi farkettiğinde kor parçasından farksız olan gözlerini bana çevirdi.

"Kamer, neler oluyor burada?" diye bağırdım.

Başkan yardımcısı Fuat'ın bana baktığını hissedebiliyordum ama umrumda değildi.

Ayşin'in arkasındaki Oktay ve Cihan'a döndüm.

"Neden durdurmadınız onu?"

İkisi de başlarını yere eğdiler.

Fuat beni umursamadan "O halde imzanızı atabilirsiniz." dediğinde kan beynime sıçradı.

Ayşin kalemi eline aldığında bağırdım.

"Hayır, o imzayı atmayacak."

"Buna sen karar veremezsin." dedi Ayşin buz gibi bir sesle. Yutkundum.

İmzayı atmaya yeltendiğinde kolundan tuttum. Gözlerinin içine bakarak "Yapma." dedim. Neyle karşı karşıya olduğundan haberi yoktu.

"Bırak. Seni ilgilendirmez. Ben kararımı verdim."

"Buna izin veremem." dedim başımı deli gibi iki yana sallayarak. "Benimle gel."

"Ne yapıyorsun?" diye sakince bana soru soran Fuat'a döndüm.

"Birilerinin hayatını kurtarmaya çalışıyorum."

Bana baktı ama bir şey demesine fırsat vermeden Ayşin'i çekiştirdim. Kolunu o kadar sıkı tutuyordum ki bana bağırdı. Onu dinlemeden çekiştirmeye devam ettim. Bütün çırpınmalarına rağmen onu oradan uzaklaştırdım.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen?"

"Sen delirdin mi?" diye bağırdım ona. "Ne yaptığının farkında mısın?"

"Bunun farkında olmayan sensin!"

O da bana bağırmıştı.

"Benim kararlarım seni ilgilendirmiyor."

Sinirlerim alt üst olmuştu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Onu nasıl vazgeçirecektim?

"Bak." dedim sakinleşmeye çalışarak. Yalvarırcasına ona döndüm. "Dinle beni güzelim. Git buradan. Kaç, kurtul."

"Seni dinlemek zorunda değilim. Bana ne yapacağımı söyleyemezsin."

"Lütfen." dedim bu sefer. "Gitme. Eğer gidersen iyi şeyler olmayacak. İnan bana."

"Bu seni ilgilendirmez."

"İlgilendirmediği için mi bu kadar çırpınıyorum?" diye bağırdım.

Gözlerini kaldırıp bana baktı.

"Bir kere. Sadece bir kere olsun bana güvenemez misin?"

O anki bakışları böyle bir şeyin asla olamayacağını gözler önüne seriyordu.

"Beni neden vazgeçirmeye çalıştığını sormayacağım bile. Ne anlatırsan anlat inanmayacağım. Bu hayatta güveneceğim en son kişi sensin."

Bütün bedenim inanılmaz bir acıyla sarsılırken nefes verdim. Nasıl çırpındığımı görmüyor muydu? Neden bu kadar inat ediyordu?

"Şimdi kendi görevine odaklan. Peşimden gelme çünkü kararımı asla değiştiremeyeceksin."

Arkasını döndü. Fazla uzaklaşmasına fırsat vermeden kolundan tutup onu kendime çevirdim.

"O imzayı atarsan ölürsün."

Acıyla gülümsedi.

"Ölümümün altına ilk imzayı sen atmadın mı Aren?"

İlk defa bu denli sarsıldım. Söyledikleri acıyla birlikte bütün bedenime yayıldı. Karın boşluğumda anlamsız ağrı oluşurken belki de son kez onu bıraktım. O da son kez ellerimin arasından kayıp gitti belki de.

Doğru söylüyordu. Onu piyona çevirerek ölmesi için ilk imzayı atan bendim. Bu gerçeği yüzüme vurduğunda hissettiğim tek şey feci bir pişmanlıktı.

Gerçekten böyle olmasını istemezdim.

İçeri döndüğünde her şey hızlıca gerçekleşti. Kalemi eline alıp imzayı attı. Birkaç kişi onu tebrik etti. Yerimden kımıldayamıyordum. Söyledikleri o kadar ağırıma gitmişti ki...

O gittikten sonra Kamer elinde benim az önce yere bıraktığım çantayla geldi. Yanıma yaklaşır yaklaşmaz suratına yumruğu geçirdim.

Bunu büyük ihtimalle tahmin etmişti fakat hiçbir şey yapmadı.

"Her şey senin yüzünden."

Kafasını çevirdi ve bana baktı.

"Biliyorum."

"Adnan Bey Ayşin'in..."

"Biliyorum." dedi bastırarak.

"Nasıl yani sen, bilerek mi yaptın?"

"Evet. Delirmeye veya intihar etmeye eğilimli. Ama eninde sonunda Mahzen'in bir parçası olacaktı. Sen istemesen bile. Çok geç olmadan ben..."

Bir yumruk daha attığımda kafası bu sefer diğer yana düştü.

O kadar sinirliydim ki onu komaya sokana kadar dövmek istiyordum. Kendimi zar zor tutuyordum.

"O zaman dua et te ona bir şey olmasın."

Bunu söyledikten sonra burnumdan soluyarak oradan ayrılmak üzere yola çıktım.

MERHABA! BU BÖLÜM BİRAZ KISA OLDU AMA OLAY GEÇİŞLERİNİN OTURMASI İÇİN ŞİMDİ YAYINLADIM.

GELECEK BÖLÜM DE YAKLAŞIK 1 HAFTAYA GELİR. TEKRAR GÖRÜŞMEK ÜZERE!

YORUM YAPMAYI VE OY VERMEYİ UNUTMAYIN!

MAHZEN: Kızıl AnkaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin