Kaos ve düzen ne kadar zıt olsalar da birbirleri ile bağlantılılardır. Tıpkı Savaş ve Barış tanrısının aynı babanın oğlu olması gibi. Ortak yönler insanı zıtlığa çıkardığı gibi eşliğe de çıkarabilirdi. Düzeni bozmak kolay değildi. Ama mutlu olmak kolaydı. Birbirine zıt bu iki haraketin ortak noktaları düzeni bozmanın getireceği sükunet ve mutluluktu. Hissizlik sorun değildi. Çözülebilirdi. Ama hislerini yanlış kullanma çözülemezdi. Yanlış öğrenilen şeyi düzeltmek zordur.
Ama öğrenilmeyen şeyi öğretmek kolaydır.
Düşünceler beynimi yiyordu. Aklım almıyordu. Chae önceden de bana vurmuş olsa da bunu öfke nöbetlerinden gözü dönmüş biçimde yapardı sonra da pişman olurdu. Ama dün böyle değildi. Lalisa'nın kanını donduran şey yediği tokat falan değildi. Lalisa Chaeyoung'un gözündeki yaşamı,bilinci görmüştü. Chae ona bilinçli ve isteyerek vurmuştu. Yatakta huzursuzca kıpırdanan Manoban bir anda duyduğu tanıdık koku ile kafasını çevirdi.
Jennie Kim
nam-ı değer dionysos
Alt bedeninde pijaması yoktu ve sadece kasıklarını örten tişörtü bacaklarına arada değerek okşuyordu. Saçları dağılmış suratı şişmişti. Kollarını ovuyordu. Lalisa neden burada olduğunu bilmiyordu ve anlamamıştı. Tek bildiği şey,dün gece hakkında hiç bir şey hatırlamadığıydı. Jennie arkasını döndü ve çelik gibi bakışlarını Lisa'ya kenetledi. "Chaeyoung birazdan burada olur." Lisa kocaman açtığı gözleri ile yatakta doğruldu. "Ne?" "Chaeyoung. Karın olan hani. Buraya geliyor. Seni almak için. Yeterince açık oldu mu?" "Ben..Ben istemiyorum." Gözlerimi bir an ayırmadığım gözleri aşağı bakıp tekrar suratıma çıkmıştı. "Chaeyoung'un seni almasını istemiyor musun?" Kafamı olumlu anlamda salladım. Jennie bir anda altına pantalon geçirmeye ve telefonunu eline alıp bir numarayı tuşlamaya başladı. İkisini nasıl aynı anda yaptığını hayret ile izlerken şarap dudaklarını büzmüş ve telefonu kulağına koyarken bana net bir dille "hazırlan." demişti.
Nereye gideceğimiz ve nasıl olacağı hakkında gram fikrim yokken ona olan anlamsız güvenim sayesinde "cehenneme gidelim" dese "ne zaman" derdim. Ona güveniyordum. Alkole güvenilmezdi belki. İnsana yaptırmaması gereken şeyler yaptırıdı. Ama bu düşünceler insanın kendi içinde olan düşüncelerdi. Alkol sadece bunları ortaya çıkarmada bir anahtardı.
Anahtarım.Pusulam.Şarabım. doğru yol haritam
Evden nasıl çıktık,kendimizi nasıl dışarı attık hatırlamıyorum bile.Beynim uyuşmuş ellerim titriyordu.Tek güvendiğim bilgi,beynimin tek ihtiyacı olan ayrıntı Dionysos yanımdaydı. O yanımdaydı ve bu diğer tüm soru işaretlerini yok ettiği gibi yeni soru işaretleri oluşturuyordu.
Yoğun tempomuz yüzünden yorulan bacaklarım titremeye başlarken Jennie Kim yorulmadan koşmaya devam ediyordu. Yüzünde emin bir ifade ile sadece ileri koşuyordu. Sağa sola sapmadan koştuğumuz iki kilometre bacaklarım için kabus olmuş,artık vücudum iflas etmiş durumdaydı. Jennie Kim sanki anlamış gibi arkasını dönüp "Biraz daha" demişti. Sonunda iki kelime konuşması içime soğuk sular serpmişti. Seoul'ün nemli sokaklarında kafamızda kapşonlarımız ile cadde boyu koşmuş ve sonunda simsiyah boyalı bir eve gelmiştik. Ev olduğundan küçük gözüküyordu. Ben evi seyrederken jennie kim beni dürtüp içeri gelmem gerektiğini söyledi.
İçerisi...mükemmeldi. Kocaman bir evdi burası ve bizim evimize hiç benzemiyordu. Alışılmışın dışında tasarımı ilgimi daha çok çekerken evi incelemeye koyuldum. Evin içine girdiğimizden itibaren Jennie Kim'in verdiği nefesler burada sakin olabileceğimizi söylüyordu. Duvarlar siyah ve bordo karışımı bir renkti. Gitgide açılan renkler bir odaya çıkıyordu. Kapısının önünde kolyedeki desene benzeyen bir desen vardı elim kapının tokmağına gittiğinde Jennie Kim uyarır nitelikte öksürüp ona dönmemi sağlamıştı. Terli olduğundan dolayı alnına yapışmış saçlarını geriye attı. Sıcakladığı için üstünü çıkartmıştı. Eğer şu an.Benim yerimde başkası olsa ona mahremiyet vermeye çalışır. Kapısını kapatır ya da kendi gözlerini kapatırdı. Ama ben bu beklenen davranışların hiç birini yapmadım. Çıplaklık benim için sorun değildi. Benim utandığım şey ruhun çıplak olmasıydı. Ve bu gerçekleşmesi olası bir durum değildi. En azından şu an. Jennie Kim ise suratıma bile bakmadan mutfak olduğunu düşündüğüm yere çıplak ayakları ile ilerleyip kendine soğuk bir su doldurup kana kana içmişti. Kana kana içmek istediğim o kadar şey vardı ki Jennie Kim.
Salon olduğunu düşündüğüm yerde oturmuş birbirimize bakıyorduk. Evet tek kelime dahi etmeyişimiz ortamı daha da garip yaparken ikimiz de sadece iç çamaşırlarımız ile oturuyorduk. "Chaeyoung'u istemiyor musun?" dedi elleri parmakları arasındaki bardak ile oynarken. Bir anda kendimin bile anlamadığı tok bir sesle "Hayır. Onu istemiyorum." demiştim. Ben hala onun hakkında net bir karar verememişken bilinçaltımın bu karara varması beni şaşırtırken lafıma devam ettim. "Bizi bulacak jennie. Beni bulacak."
Ayağa kalkıp yanıma oturduğunda saçımı kulağımın arkasına attı. Zaten sıcak olan hava ile şu an lav banyosundaymışım gibi hissediyordum.Dudaklarını, kulağıma yaklaştırdı.
"Bundan sonra ben yok Lalisa. Biz var"
Yorumlarınız için çok teşekkür ederim. Beni çok mutlu ediyorsunuz ve düşündüklerinizi yazmaktan çekinmeyin. Bu arada merak edenler için buraya Dionysos 'un fotoğrafını bırakıyorum.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.