Keyifli okumalar...
Tozlar birikir; anıların, hatıraların üstüne... Çok mutlu olduğunuz ya da çok üzüldüğünüz günü unutamayacağınızı, adeta dün yaşanmış gibi hatırlayacağınızı düşünürsünüz oysa siz daha farkına varmadan hem mutluluğunuzun hem de acılarınızın üstü tozlanır. Açık kalmaları mümkün müdür ki? Onlar tozlanmazsa yeni acılara, yeni mutluluklara nasıl yer açılır?
Unutamam dediklerinizi siz farkına varmadan öyle bir unutursunuz ki biri duysa hikayenizi karşınıza geçip bencil der, belki. Bencillik değil oysaki, bu yaşamak. İnsan bir şeyleri, birilerini arkada bırakarak yaşar hep ta ki bir gün kendisi arkada bırakılana kadar.
Raflarda tozlanır insanların hatıraları gibi. Raflarda da unutulur bazı şeyler. Her şey ilgi ister, insanlar da cansız olan raflarda... Sevda, elindeki bezle tozlanmış rafları silerken aynı zamanda anılarının üstündeki tozları da temizliyordu. Küçükken bu küçük bakkalın içindekilerinin onu büyülediğini hatırlıyordu. Renk renk çikolata kapları, içi dolgulu bisküviler, sigara yapıp ağzına koyarak oynadığı çubuk krakerler... Bu ufacık bakkala ne çok anı sığdırmıştı. Öyle ki anıları cisimleşse belki bakkaldan taşardı.
Çoğu insan hayatında hep macera ister. Bulunduğu yerden mutsuzdur, hayatının sıkıcılığından yakınır. Aslında bu sadece sözde olan şeylerdir. O insanlar hayatlarında ufacık bir sorunla karşılaşsa hemen o sorunu çözmeye, o sorundan kurtulmaya çalışırlar. Ve bu onları tüketir, yıpratır. Kendileri bile farkına varmadan o sıkıcı buldukları hayatı özlerler. Çünkü o hayatın içinde alışkanlıkları vardır ve bu alışkanlıkların insana getirdiği huzur vardır. Ve insanlar en çok huzuru arar. İşte yıllardır Sevda bu alışkanlıklarının getirdiği huzurla yaşıyordu, bakkalında. Her gün sabahın erken saatinde açıyor, akşam kapatarak evine gidiyordu. Bu yaşam onun seçimiydi. Yıllar önce üniversite sınavını kazanmasına rağmen üniversiteye gitmeyip bu mahallede kalmak onun seçimiydi. Ve bir kez olsun pişman olmamıştı bu seçiminden.
Sevda düşüncelerinin derinliklerine dalmışken elindeki bez yandaki çikolata kutusuna çarptı ve birkaç çikolata yere düştü. Bezi rafa bırakarak yere eğildi ve çikolataları toplamaya başladı. Rafa geri koymak yerine birinin paketini açarak çikolatadan büyük bir ısırık aldı. Ağzında yayılan çikolata tadıyla yüzünde bir gülümseme oluşmuştu ki kafasına yediği tokatla kendine geldi.
"Yine mi bir şeyler yiyorsun sen?! Ağzın hiç boş durmuyor." Eğildiği yerden ayağa kalktığında ellerini beline koymuş sinirli bir şekilde ona bakan annesiyle karşılaştı.
"Anne, sen ne yapıyorsun burada?"
"Mahallede yine senin ismin dolaşıyor, gelip bir bakayım dedim."
"Ne diyorlar yine? Valla bu sefer bir şey yapmadım."
"Daha ne yapacaksın. Önüne gelene bedava mal dağıtıyorsun. Bu gidişte bakkaldan para kazanmak yerine zarara gireceğiz."
"Kim demiş ya. Baksana bilgisayarımı bile getirmedim, dizi izlemiyorum artık. Çok dikkati bir şekilde işimi yapıyorum."
"Öyle mi? Desene biricik kızımın boşuna günahını aldım."
"Evet, anne." Ben başımı dikleştirerek cevap vermiştim ki annem yavaş hareketlerle kasa tarafına doğru ilerlemeye başladı. Ve saniyeler içinde çekmeceden aldığı kitaplarımı havaya kaldırdı.
"Kitap da mı okumayayım? Bütün gün burada tek başıma sıkıntıdan patlayayım mı?"
"Bana kendini hiç acındırma. Sen kitap okurken kim bakkala girmiş, ne almışlar hiç dikkat etmiyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahallemin Polisi
General FictionBenim hikayemde kötü kraliçe, saf kral, masum kız, beyaz atlı prens gibi ilgi çekici karakterler yok. Bu benim, sıradan mahallemde aşkı bulma hikâyem... Benim ufak dünyamı büyüten güzel kalpli bir adamı size kendi gözlerimle göstermeye çalışacağım...