Keyifli okumalar...
Güneş her zamanki görevini yaparcasına yavaş yavaş doğdu. İbadetlerini yapanlar, kahvaltı edenler, üzerini giyinenler, yeni uyananlar... Bir sürü insan belki de birbirinden habersiz gözlerini açmış ve kendilerini günün koşuşturmacasına bırakmıştı. Hiç kimse doğan güneşin farkında bile değildi. Perdelerini açıp güneşin doğuşunu seyretmek için vakitleri de yoktu, akıllarına da gelmiyordu. Çünkü güneş her zaman doğuyordu, insanlar buna alışmıştı.
Sevda da bu erkenden uyanıp hayat koşturmacasına katılan insanlardan birisiydi. Gözlerini sabahın erken saatinde açmış ve ne kadar çabalasa da uyuyamamıştı. Oysa bugün bakkalı açacak olan kendisi olsaydı bu kadar erken asla kalkamazdı. Erken kalkmak zorunda olmadığında neden erkenden uyanırdı ki insan?
Yataktan kalkmak yerine yatağının içinde bir süre amaçsızca döndü. Elini uzatarak yatağının yanındaki komidinin üzerinden telefonunu aldı ve bomboş ekrana bir süre baktı. Arayan soran, mesaj atan yoktu. Bir an için aklından Ertuğrul'a günaydın yazmak geçse de kendisini tutarak yazmaktan vazgeçti. Yazsa fazla olur muydu acaba? Kararsız bir durumda ekrana daha fazla bakmayıp müzik listesini açtı ve Deriko şarkısını açtı. Şarkının sesini açıp telefonunu komidinin üzerine koydu ve şarkıya adeta mırıldanarak eşlik etti.
Sevda'nın kalbi yavru bir kuş gibiydi adeta. Gökyüzünde süzülerek uçan kuşlara büyülenerek bakarken uçmaya, onların arasına katılmaya korkuyordu aynı zamanda. Ertuğrul'u görünce de onu düşününce de aynı böyle hissediyordu. Onunla konuşmak, onunla ilgili her şeyi öğrenmek, onunla gülmek ve eğlenmek istiyordu. Kalbi ona yakın olsun istiyordu ama bir yandan da ruhunu saran korku bulutlarına takılıyordu.
Neyden korkuyordu? Kalbinin kırılmasından mı? Yoksa umutlarının bir şey olup yarı yolda kalmasından mı? Üzülememek için sevgiden kaçmak ne kadar doğruydu?
Sevda kalbini kara bulutlar altında bırakmak istemiyordu. Ama bu korkusunu nasıl aşacağını da bilmiyordu. Gerçekten Ertuğrul'a tutulursa ve Ertuğrul yolun yarısında vazgeçerse Sevda ne yapardı? Kalbi Ertuğrul'un arkasında kalırken nasıl bir daha iyileşirdi. Korkuyordu işte. Korkaktı... Ve sevgi korkakların işi değildi!
Sevda yüzünü yastığa gömüp sesli bir şekilde inledi. Sanki inleyişi düşüncelerine set çekmeye yarayacaktı. Düşüncelerinden biraz olsun sıyrıldığında kulaklarına telefonundan yayılan şarkının sözleri doldu. O düşünceler içerisindeyken çoktan şarkı değişmişti. Sahi kaç şarkı değişmişti?
Arzuhal eğlesem yar yar deftere sığmaz...
Sevda daha fazla yatakta kalmaya dayanamayarak üzerindeki pikeyi adeta ayaklarıyla tepikleyerek üzerinden attı ve ayağa kalktı. Sandalyesinin başında duran yazmasını alıp başına taktıktan sonra pencereye doğru gitti ve perdesini açtı. Bakışları etrafı aydınlatan güneşten yavaşça karşı evin penceresine kaydı. Perdesi örtülü pencereye yüzündeki gülümsemenin farkında olmadan bir süre baktı.
Pencereden uzaklaşıp başındaki yazmayı çıkardı ve tekrar sandalyesinin üzerine attı. Yatağını hızlıca topladıktan sonra telefonunu eline alarak sessiz evin içinde adeta zıplarcasına merdivenlerden indi. Annesi bakkalı açmaya gitmiş olmalıydı. Mutfağa gitti ve müziği sesini biraz daha açtıktan sonra kettle su koyup çalıştırdı. Kupasının içine bir tane poşet çay koyduktan sonra dolaptan domates ve salatalık çıkardı. Peynir ve zeytini de çıkardığında kahvaltısı hazırdı. En çok yediği şeyleri çıkarmıştı. Domates ve salatalığı doğradıktan sonra kaynayan suyu kupasına boşalttı ve masaya oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahallemin Polisi
General FictionBenim hikayemde kötü kraliçe, saf kral, masum kız, beyaz atlı prens gibi ilgi çekici karakterler yok. Bu benim, sıradan mahallemde aşkı bulma hikâyem... Benim ufak dünyamı büyüten güzel kalpli bir adamı size kendi gözlerimle göstermeye çalışacağım...