Keyifli Okumalar...
Öğlen sıcağı mahallenin üzerine çökmüş insanları terletirken Sevda elindeki kağıdı bir yandan yüzüne doğru sallıyor diğer yandan da raflardaki eksiklikleri kontrol ediyordu.
Eksik olanların listesini tutarken sıkıntıyla oflayıp elindeki kalemi bıraktı ve soğuk bir içecek aldı. Sandalyeye oturup içeceğin onu birazcık da olsun serinletmesine izin verdi ve bir yandan açtığı müziğe eşlik etti bir yandan da içeceğini içti.
O kadar sıcaktı ki Sevda sıcaklığın onu boğup nefessiz bıraktığını hissediyordu adeta. Birazcık esse diye dua ediyordu ama rüzgar çıksa bile sanki sıcak hava esecek gibi bir düşünceye kapıldı. Aslında markete klima taktırsa çok güzel olurdu ancak ona harcayacak parası yoktu. Yani sıcakta terlemeye devam edecekti. Sıcağı bir kenara iteleyip kitabını aldı ve okumaya başladı. Sabahtan beri sayım yaparak yeterince çalışmıştı en azından içeceğini bitirene kadar kitap molası verebilirdi.
Küçük çocuk çevresindeki insanlara bakarken ufacık yüreğini bir hüzün kapladı. Anlam veremiyordu bu duruma. Bu normal miydi? Dünyadaki bu eşitsizlik normal miydi?
Aç karnına elini koyup sokağın köşesine daha çok büzüldü ve bakışlarını yırtık, kirli ayakkabılarına çevirdi. Yanından geçip giden insanların bazıları ona acıyor bazıları da ondan tiksiniyordu. Bazılarınsa umurunda bile değildi. Sokakların birinde aç bir çocuğun olması bazı insanların umurunda olmazdı. Akıllarına da gelmezdi. Her insan kendi hikayesinin baş karakteridir sonuçta.
Küçük çocuk ayakkabılarında olan başını kaldırıp etrafa bakındığında bakışları biraz ilerideki çocuğa takıldı. Bir eliyle annesinin elini tutmuş diğer eliyle dondurmasını... Aç karnı kendisini hatırlatsa da bakışları dondurmanın üzerinde bir dakika bile kalmadı ama o anneyle çocuk geçip gidene kadar birbirlerini tutan ellerine baktı. Sahi kendisinin bir annesi var mıydı? Varsa neden yanında değildi?
Ufacık yüreği aklına gelen soruların ağırlığını kaldıramayınca küçük çocuk yine aç karnını düşünmeye başladı. Biraz ileride bir simitçi gördüğünde adeta gözleri parladı. Gözlerini ayırmadan simitlere bakmaya başladığında simitleri satan adam onu fark etti. Korkuyla bakışlarını simitlerden çekip yere indirdi. Birkaç dakika sonra gördüğü beyazlıkla başını kaldırdı. Gözleri ilk önce beyaz poşete daha sonra da poşeti uzatan adama kaydı. Simitçi amcaydı...
"Merhaba Sevda kızım." Sevda işittiği sesle bakışlarını kitabından ayırıp sesin sahibine çevirdi. Karşısında Mine teyzeyi görünce hızla oturduğu yerden kalktı. Elindeki boş içecek kutusunu çöp kutusuna attıktan sonra üzerindeki tuniği düzeltirken gülümsedi.
"Merhaba Mine teyze. Neye ihtiyacınız var?"
"Bir şeye ihtiyacım olduğundan gelmedim. Seninle biraz sohbet etmek için gelmiştim."
"Hoş geldiniz. Oturun lütfen." Sevda sandalyeyi uzattığında Mine teyze ilk önce elindeki kabı masanın üzerine koydu daha sonrada sandalyeye oturdu. Sevda'da yanına oturduğunda soru dolu bakışları masanın üzerindeki kaba çevrildi.
"Senin için kek yapmıştım. Bütün gün bakkalda hazır şeyleri yeme diye."
"Teşekkür ederim, çok düşüncelisiniz."
"Ne demek ufak bir şey zaten." Aralarında bir sessizlik olduğunda Sevda utanarak bakışlarını kaçırdı. Dün gece Ertuğrul ailesine söylediğiyle ilgili mesaj atmıştı. Mine teyze kesinlikle bu konu için gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahallemin Polisi
General FictionBenim hikayemde kötü kraliçe, saf kral, masum kız, beyaz atlı prens gibi ilgi çekici karakterler yok. Bu benim, sıradan mahallemde aşkı bulma hikâyem... Benim ufak dünyamı büyüten güzel kalpli bir adamı size kendi gözlerimle göstermeye çalışacağım...