۝ B: BTBP || 15/1

6.3K 512 15
                                    

-15- / 1

Elinde yemek tepsisiyle merdivenlerden çıkarken salonda dünürüyle konuşan kocasına takıldı gözleri. Bir süre konuşmalara kulak misafiri oldu.

Orhan Bey neşeyle "Evet, bizim sıpa yola geldi!" diyerek müjdeyi verdi. "Şu zamanlamaya baksana yahu! Senin kız da aklını başına devşirmiş. İyi, iyi adam olacak bunlar da biz görebilecek miyiz bakalım!" Başta şaşırsa da oğlu olacak eşek sıpasının yola gelmesini büyük bir coşkuyla karşılamıştı. Babasının doğru olduğuna inandığı kararı vermişti nihayet.

Aynı mutluluğu ve coşkuyu dünürü Ahmet Hamit Bey de paylaşıyordu elbet. Fakat o Orhan Bey gibi işini pek de şansa bırakmamıştı açıkçası. "Öyle, öyle. Valla bunu şöyle güzel bir çilingir sofrasında kutlayalım derdim ama..." Kendi odasında olmasına rağmen eliyle telefonu kapar gibi yapıp temkinli bir biçimde fısıltıyla konuşmaya başladı. "Durup dururken tezgâhımız ortaya çıkmasın şimdi."

Adamın son sözleriyle kahkaha tufanını başlatan Orhan Beyse "İlahi dünür, sen yok musun sen! O kafandaki tilkilerin alnından öpmek lazım valla!" dedi keyifle. Sonra aniden ciddiyetle "Bana bak, hazır herkes nikâha razıyken hiç uzatmayalım. Bu iş bir an önce bitsin derim ben. Sonra sakata gelmeyelim. Yine oradan buradan gelin damat toplamayalım diyorum, anla işte!" diye de ekledi.

Daha fazla oyalanmadan basamakları tırmanmaya devam etti kadın. Burç evlenmeyi kabul ettiği için kocası oldukça mutlu görünüyordu, şaşkınlığıysa artık arka planda kalmış gibiydi. Üzümünü ye, bağını sorma mantığını benimsemişti anlaşılan. Ferhunde Hanım ise onun gibi olamıyordu, olamazdı da. O bir anneydi. Oğlunun mutluluğu her şeyden önce gelirdi, öyle de olmalıydı zaten. Maalesef kocası gibi sonuca odaklanıp keyifle arkasına yaslanamıyordu. Geldiğinden beri ne odasından çıkmış, ne de bir lokma ağzına atmış olan Burç'un odasına geldiğinde kapıyı çaldı ve içeri girdi. Oğlu yatağında doğrulur vaziyette lise dönemlerinden kalma gitarıyla uğraşıyordu. Yüzü ifadesiz, solgundu ve üzgün olduğu yer hâlinden belliydi. Yemek tepsisini komodinin üzerine bıraktı.

"Yakışıklı oğlum ne yapıyormuş burada bakalım?"

"Ölüm fermanının gerçekleşeceği günü bekliyor."

Konuştuğu sanki kendi oğlu değildi. Çünkü o, normalde rahatsız olduğu veya çıkmak istediği bir durumda kurduğu cümleye büyük miktarda dram katar, annesini kendi tarafına çekmek için duygusal manada etkilemeye çalışırdı. Ama şuan konuştuğu adam, son derece üzücü olan bu cümleyi öyle sıradan, öyle boş vermiş bir ifadeyle kurmuştu ki... Artık yardım dilenmiyor gibiydi. Teslim olmuştu. Burç'un yüzünü ellerinin arasına aldı üzüntüyle. "Oğlum, yapma böyle. Beni çok üzüyorsun." Evladının böylesine mutsuz olması elbette onu tarifsiz üzüyordu. Hiçbir şeyin böyle olmasını istemezdi. Fakat genç adamdan şaşırtıcı bir yanıt gelince ne düşüneceğini, ne hissedeceğini şaşırmıştı.

"Üzülme anne, ben iyiyim. Sorun yok."

"Yani bu evliliğe sıcak bakıyorsun."

"Ben öyle bir şey söylemedim. Sadece artık yalnızca babamın dediğini yapacağım, sen de arada kalmaktan kurtulacaksın. Her şey daha güzel olacak, inan."

"Oğlum..."

"Yorgunum anne, konuşmak istemiyorum. Yemek de yemeyeceğim, boşuna zahmet etmişsin. Hadi, sen de git dinlen biraz. Daha sonra konuşuruz bunları."

Karşısında gördüğü yeni Burç'tan memnun muydu, değil miydi şuan için bir karar veremiyordu kadın. Ama şunu fark etmişti ki, asla akıllanmaz dediği oğlu zamanla akıllanıyordu. Yoksa büyüyor muydu bu deli oğlan? Kapıyı çekip çıkarken yoğun bir biçimde bunları düşünüyordu.

BODRUM: Bir Topuklu, Bir Papyonlu ღBİTTİღHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin