-29-
Akşam yemeğinde aileleri geldiğindeyse sanki gündüz kanlı bıçaklı kavga eden onlar değilmiş gibi inanılmaz iyi anlaşan mükemmel evli çift rolüne bürünmüşlerdi. Onları böyle mutlu gören aileler de çocukları evlendirmekle ne kadar doğru bir karar verdiklerini bir kez daha görüp sevinmişlerdi.
Alara sevgi dolu bir ses tonuyla "Tuzluğu uzatır mısın aşkım." diyerek aşkım kelimesini vurgularken esasında söylemek istediği tam olarak "Allah'ın cezası koca müsveddesi, senden kurtulduğum için kına yakacağım!" idi.
Ona gayet nazik bir biçimde yanıt veren Burç ise "Tabi, sen yeter ki iste hayatım." sözüyle hayatım kelimesini aynı kinayeli vurguyla söylerken altında kimsenin anlayamayacağı gizemli imalar yatıyordu. Mesela "Seninle evlendiğim gün cenazemi kaldırdılar cadaloz karıcığım." gibi imalar...
Onlar birbirilerine imalı bakışlar fırlatırken aileler de yazık, içlerinden "Ne iyi oldu da evlendirdik bunları. Ne kadar da yakışıyorlar, ne de iyi anlaşıyorlar." diye geçirip kendi hâllerinde neşeleniyorlardı. Anne babalar ne isterdi ki başka? Çocuklarının mürüvvetini, mutlu evliliklerini.
Genç kadın kocasına kimsenin görmeyeceği şekilde kaş göz yaparken "Ben bir mutfağa bakayım." dedi sevecen bir ifadeyle.
Karısının imalı bakışlarını anlayan Burç ise yardımsever, mükemmel kocayı oynadı ve "Ben de geleyim karıcım, yardım lazımdır şimdi. Sen yorulma." diyerek Alara'nın peşinden mutfağa gitti. Giderken arkasından annelerin aralarında konuştukları "Tü tü tü maşallah, Allah bozmasın." ve "Ay görüyor musun ne kadar iyi anlaşıyorlar. Rabbime şükürler olsun!" gibi bilimum sözlerine alaycı bir ifadeyle kafa sallıyordu. Mutfağa girdiklerinde tezgâha yaslanmış kadının oflamasını ifadesiz bir suratla izledi.
"Yalandan gülümsemekten yüz felci geçirecektim."
Omuzlarını indirip kaldırdı ve boş vermiş bir tavırla "Senin fikrindi." diye karşılık verdi adam. İşte yine başlıyorlardı kavgaya. Ancak bu defa ne yeri ne de zamanıydı.
Ayrıca içeri sanki Allah tarafından hakemlik yapsın diye gönderilmiş gibi Burak girmişti. "Abicim bombastik bir şey öğrendim, anlatmazsam çatlayacağım!"
Yaka silkerek "Söyle başımın belası, söyle! Zaten kaç dakikadır kurtlu gibisin masada, kıvranıyorsun. Ne oldu?" dedi Burç bu defa ne yumurtlayacağını merak ediyordu doğrusu.
Arkadaşından gerekli onayı alınca Alara'ya döndü Burak. "Alara, hani senin baban kalp krizi geçirmişti ya." Gerçi böyle bir şeyi nasıl söyleyeceğini de bilmiyordu ya, neyse. Söyleyip söylememe konusunda da kararsızdı ancak kendini biliyordu, söylemeseydi gece rüyalarına girerdi. Söylediği takdirde iyi mi olacaktı yoksa kötü mü, onu da bilemez hâldeydi.
"Evet."
Bekleme ya da duraksama gereği duymadan "Yalan o, hikâye." dedi bir çırpıda. Böyle şeyler taksit taksit söylenince daha az şok etkisi yaratmıyordu sonuçta.
"Ne?"
Karısının şaşkınlığına "Nasıl yani?" diye sorarak katıldı Burç. Nasıl yalandı, hikâye de ne demek oluyordu? Tüm bu sorulara arkadaşı tarafından sağlıklı bir açıklama bekliyordu. Karşısında duran ağzı gevşek dostu da hiç açıklamayı geciktirecek gibi durmuyordu.
"Geri dönüp evlenmeyi kabul etsin diye babası Alara'ya oyun oynamış."
Şüpheli ve tedirgin bir ifadeyle "Sen nereden biliyorsun ki bunu?" sorusunu yöneltti Alara. Belki de bir yanlış anlamaydı. Ne yani, Burak duyduklarını farklı yorumlamış olamaz mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BODRUM: Bir Topuklu, Bir Papyonlu ღBİTTİღ
HumorBirbirinden habersiz, gelinin de damadın da düğününden kaçtığını düşünün. Eş zamanlı olarak... Gelinsiz, damatsız bir düğün... Ve kader onları tekrar karşılaştırırsa, ne olur? ♚ ♔ ♚ Gülmeye ve birbirinden tuhaf tesadüfl...