۝ B: BTBP || 11/1

10.1K 744 48
                                    

-11- / 1

Bir süre hattın diğer ucundan cevap gelmeyince merak ve endişe içinde kaldı genç adam. Babasının tansiyonunun, şekerinin çıktığına, kalp krizi geçirdiğine, beyin ölümünün gerçekleştiğine dair bilumum felaket canlandı hayalinde. Acaba babası bu defa gerçekten kalpten gitmiş miydi? Allah korusun, dedi kendi kendine. "Baba?" demesine kalmadan karşılık gecikmedi.

"Eşek herif!"

Duyduğu öfkeli sözlerle önce rahatladı. Ardından durumun ciddiyetini fark edip irkildi ve sertçe yutkundu. Sonra tüm cesaretini toplayarak söylediği sözlerin arkasında durmaya çalıştı. "Baba-"

"Sus! Bana baba deme!" Telefonla konuşmayı bırakıp yanında şaşkınca duran karısına döndü ve "Ah, ah! Bu çocuğun böyle olacağını bilseydim yapıp başıma bela eder miydim? Ah hanım, ah! İzin vermedin ki kırayım şunun kemiklerini!"

"Orhan Bey, deme öyle. Yazık..."

"Ne yazığı be, ne yazığı? Senin oğlun gitmiş, oralarda bize haber vermeden evlenmiş haberin var mı?" İrileşmiş şaşkın bakışlarla kendisine bakan karısına "Sen uyu daha, uyu! İyi uykular!" dedi ve öfkesine biraz olsun ara vermeye çalışarak telefondaki oğluna döndü. "Bana bak, sakın buraya dönme yoksa seni ben var ya... Yakalarsam..."

"Boşuna nefesini tüketme baba, ben onu seviyorum."

"Ne?"

İstemediği bir nikâha zorlandığında hayatında ilk kez alenen babasına karşı gelip kaçmıştı. Eğer o durumu saymazsa hayatında ilk kez babasını çiğniyordu. Hem de bir kadın için! Bu sözler ağzından numaraymış gibi çıksa da, kelimeleri sarf ederken aklında tek bir kadın vardı; Alara... Sanki gerçekten Alara için savaşıyormuş, ailesine karşı geliyormuş gibiydi. "Evet, doğru duydun. Ben onu seviyorum baba. Ve onunla mutlu olmak için değil seninle, tüm dünyayla savaşmaya hazırım."

İlk defa oğlundan böyle sözler işitiyordu Orhan Bey. Kulaklarına inanamadı. Telefonun diğer ucundaki kişinin oğlu olduğuna emin olmasaydı başkasıyla konuştuğuna inanacaktı. "Senin içine cin mi kaçtı be?"

Gururlu bir edayla "Hayır, aşk..." cevabını verdi Burç. "Aşk kaçtı." diye eklerken babasının geçirdiği şoku gözlerinde canlandırabiliyordu. "Ondan öncesi yok gibi baba. Sanki hiç olmadı... O... O çok farklı bir kız."

"Ulan! Madem âşık oldun, bizimle tanıştırsaydın ya! Kendi kafana göre gidip evlenmek de ne böyle?"

"Beni sevmediğim biriyle evlendirmenizden korktum baba. Bu yüzden-"

Aksi ihtiyar ise "Tamam, kes!" diyerek otoriter bir biçimde durdurdu oğlunu. Ele avuca sığmaz, serseri oğlunu değiştiren bu kızı tanımak istiyordu. "Kim bu kız? Kimlerden?"

Su içer gibi yalan söylerken iyiydi, diye geçirdi içinden. Şimdi nasıl sıyrılacaktı bu işin içinden? Bir şeyler uydurmaya çalışırken pencereden o adamı gördü. O ADAMI! Alara'nın yanında gördüğü o hergeleyi. Şimdi aşağı inip onu bir güzel benzetecekti. Havuza doğru gittiğini görünce alelacele telefonu kapatmaya yeltendi. "Ben sana bunları detaylı bir şekilde anlatacağım baba. Şuan işte olduğum için rahat konuşamıyorum."

"İyi bakalım. İşten çıkınca ara da bu konuyu etraflıca konuşalım."

"Tamam baba. Ellerinden öperim, hoşça kal!" Telefonu kapatır kapatmaz odada dağıttığı ne var ne yoksa hızla topladı ve ışık hızıyla kendini dışarı attı. Havuza geldiğinde o adam Alara'ya doğru yaklaşıyordu. Alara'nın yanındaki kadın bile dikkatini çekmemişti o an. Tek umursadığı Alara'ydı ve o herifin Alara'ya doğru yürüdüğü. Adeta postacı yürüyüşüyle vardı yanlarına. Dişlerini öyle sıkıyordu ki, çenesi kasılmıştı. Bir süre önlerinde durduğunda Alara mağrur bir biçimde başını kaldırdı ve kendisine baktı. Ne işin var burada, der gibi meydan okuyan bir bakışla kaşlarını kaldırdı. Burç'sa onun ne düşündüğünü umursayacak durumda değildi şuan. Düşmanca bakışlarını herif olarak adlandırdığı adama çevirdi ve "Sen benim sevdiğim kadına nasıl evlenme teklifi edersin lan?" diye kükremesiyle adama kafa atması bir oldu. O an kafelerde, Beachlerde kızlara kur yapan kibar salon erkeği gitmiş, yerine Antony Joshua* gelmişti. Yumruklarını durmaksızın savururken Alara'nın haykırışıyla duraksadı.

"Burç!"

Ayağa kalkıp ellerini çırptı ve hiçbir şey olmamış gibi Alara'ya döndü. "Efendim?" Bu kavga -tek taraflı bir dövme olayı olduğu için kavga denmesi pek de doğru olmazdı gerçi- onu çok rahatlatmıştı. Deşarj olmuş, yeniden doğmuştu adeta.

Arkadaşını yerden kaldırdıktan sonra üzgün ve mahcup bakışlarla "Ümit çok özür dilerim ya! Of... Şimdi çıldıracağım! Nasıl böyle bir şey oldu anlamıyorum! Hepsi benim yüzümden. Çok özür dilerim."

Gülerek dudağının kenarındaki kanı sildi ve "Önemli değil canım, arkadaşlık vazifemiz." diyerek konuyu uzatmadı Ümit.

Burç "Arkadaşlık vazifelerin arasında Alara'ya tektaş yüzük hediye etmek de varsa, seninle Ağır Siklet Boks Şampiyonası'nda yarışacağız haberin olsun birader!" cevabını verirken Alara'nın yanındaki kadının hafif bir gülümsemeyle Ümit'e göz kırptığını gördü ve ne olduğunu anlayamasa da bir şeyler döndüğünün farkına vardı.

Alara, kız arkadaşı Aydan'a bir dirsek attıktan sonra ne Ümit'in ne de kız arkadaşının bu durumu umursamadığını fark etti ve rahat bir nefes aldı. Şimdi sıra Burç efendinin defterini dürmeye gelmişti. Adamı kolundan tuttuğu gibi birkaç adım uzağa sürükledi ve "Sen ne yaptığını sanıyorsun?" diye azarlamaya başladı. Bu işte en az Burç kadar kabahati olduğunu biliyordu ama işe bu şımarık veledin canına okumakla başlamak onun için daha eğlenceli bir aktivite olacaktı. Çünkü ona öyle çok kızmıştı ki, bir şekilde içini rahatlatması gerekliydi.

"Seni koruyorum!"

"Beni mi koruyorsun? Ben senden böyle bir istekte bulundum mu?"

"Bulunmana gerek yok! Ya, anlasana! O adam seni sevmiyor!"

"Sevmiyor tabi!"

Sanki bir itiraz cümlesi duymuş gibi "Ya sevmiyor diyorum!" diye diretse de sonradan duraksadı ve şüpheyle baktı Alara'ya. "Nasıl yani?" Bir sorunun cevabını alacakmış gibi sabırsız bir bekleyiş içindeydi.

Tam her şeyi itiraf edecekken vazgeçti ve "Sevip sevmemesi seni neden bu kadar ilgilendiriyor ki?" sorusuyla durumu toparlamaya çalıştı. Öfkesi halâ bastırılmış değildi. Sinirle nefes alırken göğsü inip kalkıyordu. "Sen benim neyimsin? Neyimsin de benim hayatıma böyle müdahale edebilme cesaretini bulabiliyorsun?"

"Alara, ben..."

"Beni hayatındaki diğer kadınlar gibi yönetemezsin, anladın mı? İstediğimle evlenir, istediğimle istediğim her şeyi yaparım! Senden izin alacak değilim ben!"

"Alara..."

"Ya sen kendini ne sanıyorsun be?"

"Alara, sus da beni dinle."

"Hayır, susmayacağım! Sen ne cüretle benim hayatıma müdahale edebiliyorsun? Nasıl bana karışıyorsun? Hangi cesaretle? Neyimsin sen ya, neyimsin?"

"Alara, benimle evlenir misin?"

"Kendini dev aynasında gören bir ukalâsın sadece! Benim hiçbir şeyim değil-" Duyduğu cümleleri idrak etmesi zaman almıştı ama anladıktan sonrası da pek parlak sayılmazdı. "Ne?" Acaba doğru mu anlamıştı? Burç gibi bir adam kendisine evlenme teklifi mi ediyordu? Onun gibi çapkınlığı ilke edinmiş, hayatı tiye alan bir adam nasıl olurdu da kendisine evlenme teklifi edebilirdi ki?

...

*Anthony Oluwafemi Olaseni Joshua, Şu anki IBF, WBA, IBO Ağır siklet boks şampiyonu olan ve ağır siklette yarışan Nijerya asıllı İngiliz profesyonel boksör.

BODRUM: Bir Topuklu, Bir Papyonlu ღBİTTİღHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin