-2-
Yüksek ses, yabancı müzik ve birbirini tanımayan yüzlerce insan... Eğlence mekânlarının ortak özelliği de buydu zaten; birbirine yabancı insanların kaynaştığı, eğlendiği, birbirilerine telefon numaralarını verdikleri yer olması. Ve geceyi birlikte geçirdikten sonra da o telefon numaralarını bir daha tuşlamamaları... Boşları toplamak için masaları dolaşan görevlilerden birine el ettikten sonra yanına gelmesini bekledi Alara. "Buyurun efendim?" diye soran adama "Martini Bianci lütfen." dedikten sonra etrafındaki arkadaşlarına döndü. "Siz bir şey istiyor musunuz?" Hepsinin önünde birer içki olduğu için kimse bir şey istemedi. Koyu bir sohbetten sonra 6 kişilik arkadaş grubundan sadece 3 kişi kalmıştı. En sonunda Ümit ve Aydan da otel odalarına çıktıktan sonra yapayalnız kalmıştı kız. "Ya bari siz gitmeseydiniz be, sevişmenin vakti miydi? Saat daha ondu be." diye söylendi. Saatine baktı, on bir buçuğa geliyordu. Sahi, vakit nasıl bu kadar çabuk geçiyordu? Masasında titreşen telefonuna bakarken üçüncü içkisi gelmişti. Arayan ağabeyi olduğu için cevaplamak zorundaydı. Onu merak etmesini hiç mi hiç istemiyordu. Bu ailede onu ve düşüncelerini anlayan, önemseyen tek kişiydi. Telefonu açtı ve tek kulağını parmağıyla kapatarak gürültüden soyutlanarak Mete'yi duymaya çalıştı. "Alo, ağabey!"
Arkadaki müzik sesini bastırmak için bağıran kız kardeşine "Neredesin sen?" diye sordu.
"Gece kulübündeyim ben şuan, seni sonra arayayım mı?"
"Tamam." Emin olmak için "Özgürlüğün bokunu çıkarma e mi ağabeyciğim?" diye uyardı kardeşini.
"Olur ağabey, çıkarmam. İyi geceler sana!" Telefonu kapattıktan sonra rahatladı. Yüksek sesli müziğe karşı gelmek için bağırırken ses telleri yırtılacaktı neredeyse. "Oh, ucuz yırttık." diye mırıldandı.
"Ben bir makyajımı tazeleyip geliyorum." diyen kadını tek eliyle döndürdükten sonra gitmesine müsaade etti. Elindeki çantasıyla giden kadına el sallarken karşı masadaki kızı kesiyordu. Bu saatte kulüpte yalnız kaldığına göre sevgilisi yoktu. Gerçi olup olmaması da pek ilgisini çekmiyordu ya, neyse. O rahat ilişkilerin adamıydı. Gecenin başından beri kızı kesiyor olsa da gerek kızın etrafını saran arkadaş grubundan gerekse onun yanındaki kadından dolayı bir türlü işaret çakıp ayarlayamıyordu. Zaten yanındaki kızın yapışkan hallerinden, kendisine ağzı açık ayran budalası gibi bakmasından ve her fırsatta ciddi ilişki aradığını ima etmesinden son derece sıkılmıştı doğrusu. Partner değiştirmenin vakti gelmişti de geçiyordu bile.
Şimdi tam vaktiydi! Hem kız yalnızdı, hem kendisi. Telefonu kapattıktan sonra içkisini yudumlamaya başlayan gizemli güzelin yanına doğru yürüdü ve masaya vardığında kendisine merakla bakan bir çift göze tav oldu. Oldukça hoş bir kızdı, geceyi geçirmek için tabi. Hoş tabiri onun için yatakta kullanılınca güzeldi. Birlikte keyifli vakit geçirirler, sonrasında herkes evlerine dağılır. Burç için hoş kelimesinin anlamı buydu. "Selam!" diye bir giriş yaptı. Karşısındaki kız pek ilgili görünmüyordu ama yine de pes etmedi.
"Pardon?"
Duymazdan geldi. "N'aber, nasıl gidiyor?" Özgüvenini kedi mi yemişti? Neredeydi o göz kırpmalar, dudak ısırtan karizmatik bakışlar? Bu kıza sökmüyor muydu?
Dayanamayıp elindeki içkiyi bıraktı Alara. "Ya biz tanışıyor muyuz?"
"Tipik 'Biz tanışıyor muyuz?' kezbanı." diye mırıldandıktan sonra güldü ve "Hayır, ama tanışmamamız için bir sebep göremiyorum." cevabını verdi.
Karşısında tüm karizması ve özgüveniyle duran bu adamın hazırcevap hali ister istemez sinirlerini bozmuştu ve sinirden gülmeye başladı. "Göremezsin, çünkü tuvalette."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BODRUM: Bir Topuklu, Bir Papyonlu ღBİTTİღ
HumorBirbirinden habersiz, gelinin de damadın da düğününden kaçtığını düşünün. Eş zamanlı olarak... Gelinsiz, damatsız bir düğün... Ve kader onları tekrar karşılaştırırsa, ne olur? ♚ ♔ ♚ Gülmeye ve birbirinden tuhaf tesadüfl...