-4-
Otel odasında deli danalar gibi hızlı adımlarla volta atarken telefondaki arkadaşına "Saçmalama Burak, hemen buraya gel!" diye bağırdı.
"Gelemem orti."
"Ne demek gelemem ya, ne demek gelemem? Bana bak oğlum seni boğarım! Cebimde metelik yok diyorum ya! Restoranda gözüne far tutulmuş tavşan gibi kaldım diyorum, oradaki hesabı bile başkası ödedi. Ben şimdi otele ne ödeyeceğim?"
"Siyah bir gece karşılığında tüm borçlarını kapatırsın sen, yapmadığın şey değil nasılsa(!)"
"Saçma sapan konuşma be! Kim beni ne yapsın?"
"Ha ciddi ciddi düşündün böyle bir şeyi yani?"
"İnsan çaresiz kalınca neler yapmıyor neler..." Dişlerini sıkarak "Hemen buraya geliyorsun, yoksa ben geldiğimde ölümlerden ölüm beğen Burak." dedi. Sesinde uyarıcı bir ton hâkimdi.
"Tamam, sen kataloğu hazırla, ben geldiğinde beğenirim."
"Burak!"
"Hiç bana bakma abicim! Hem beni burada dımdızlak bırak, hem de yardımına yetişmemi bekle! Ne âlâ memleket valla, oh! Orhan Amca senden daha korkunç, onun sözünü çiğneyemem."
"Ya ne diyorsun sen abicim? Alo! Alo... Alo diyorum, alo!" Suratına telefonun kapandığını anlayınca deliye döndü. Tam duvara fırlatacakken vazgeçti. "Saçmalama oğlum, artık o zenginlik devirleri bitti! Bitti o zenginlik devirleri! Artık dışarıdaki bakkaldan çiklet alacak paran yok senin. Otelden nasıl çıkacağımı bile bilmiyorum, Allah'ım sen yardım et ya!" Aklına biranda dün kendisine yardım eden o kız geldi. Fakat adını bilmiyordu, onu nasıl bulacaktı ki? Artık ondan da medet umamazdı. Yapabileceği tek bir şey kalmıştı, onu da yapmak için odasından çıkıp aşağı kata doğru yola koyuldu. Bunu yapmaktan nefret ediyordu fakat mecburdu. Geçen gün resepsiyonda emirler yağdırdığı çirkin kıza şimdi ilgi göstermek zorundaydı. "Allah'ım, çarpılmak istemiyorum ama buna mecburum."
Merdivenlerden aşağı indi ve resepsiyonist kızın karşısına dikildi. Kolunu kendinden emin bir biçimde yerleştirdikten sonra "N'aber fıstık?" diyerek söze girdi. Geçen gün kendisine ilgi duyan o fakir ama gururlu genç kız şimdi ona pas vermiyordu.
"Buyurun, bir şey mi istemiştiniz?"
"Evet... Aslında, burada yapılabilecek ek işler var mı? Otel içinde yapılabilecek..."
"Siz mi yapacaksınız?"
"Evet! Otur otur çok sıkıldım, biraz değişik şeylerle meşgul olmak istiyorum da. Var mı öyle bir iş?"
"Valla... Geçen gün otel barında barmen arıyorlardı fakat onun için tecrübe istiyorlar. Sizi alırlar mı bilmem. Bir de şey var ama..." Yüzünü ekşiterek "O size pek olur mu bilemiyorum." dedi kız. Halâ onun gibi varlıklı bir adamın neden iş aradığına dair tatmin edici bir fikre vakıf olamadığı için şaşkındı.
"Ne ki o? Sen bir söyle, olup olmayacağına ben karar veririm."
"Animasyon ekibinde açık varmış, animatör arıyorlar. Yani... Aslında genelde her animatörün bir görevi var; kimi çocuklarla ilgilenir, kimi spor aktiviteleri yaptırır ama animasyon ekibine tek bir kişi alacaklarını söylediler. Çeşitli sebeplerden dolayı daha fazla bütçe ayırmak istemiyorlar. Buldukları animatör sabahları öğle tatiline kadar çocukları eğlendirecek, öğleden sonra akşama kadar da kadınlara spor aktivitesi yaptıracak. Tabi siz, çocuklarla pek içli dışlı bir tip gibi durmuyorsunuz..."
"Hayatta, hayatta olmaz! Asla! Asla!" diye söylenirken biranda kendini ekibe alınmış bir biçimde buldu. Başka çaresi olmadığı için ayakları onu bu lânet yere getirmişti işte. Üstelik iş görüşmesinde bir sürü yalan söylemişti. Tamam, bir kısmı doğruydu, kadınlarla arası pek bir iyiydi ama çocuk oyunlarına hâkim olduğunu ve çocuklarla çok iyi anlaştığını söylemeseydi iyiydi. Üzerindeki ördek kıyafetiyle oradan oraya dolaşırken dünkü kızı gördü. Biran yanına gidip yardım istemek geldi içinden. Fakat bu sefer kesin onu sert bir biçimde reddederdi. Üstelik onu bu kılıkta görürse dalga geçip rencide etmeden de bırakmazdı. Duvarın arkasına saklandı ansızın.
Kendisinden saklanmaya çalışan adama doğru yürüdü kız. Rüya görüyor olmalıydı. Duvara yaslanmış adamı görünce bunun bir rüya olmadığını anladı ve elini ağzına götürerek gülmeye başladı.
Elini kaldırarak "Selam!" dedikten sonra elindeki kostüm parçası onu hayattan soğutmuştu, elini ensesine sakladı. "Ulan alacağın olsun Burak, kardeş dedik bağrımıza bastık be..." diye mırıldanırken buldu kendini.
"Hayırdır, burada hayat sıkıcı geçiyor galiba? Yoksa dayanamayıp yaş grubuna mı döndün?"
"Ha ha ha, çok komik." Başını önüne eğerek biraz ajitasyon yapmaya karar verdi. "Alın terimizle ekmek parası kazanmaya çalışıyoruz kızım. Bu otelden çıkacak param yok."
"Vah vah, kıyamam(!) Sen alın teri nedir bilir miydin ya? Ama bence iyi oldu bu tecrübe sana, bu sayede ekmek parası için karın tokluğuna çalışan insanları biraz anlarsın da paraları öyle her yerlere saçmazsın. Dünkü masa neydi öyle ya? Otuz çeşit yemek söylemişsin, ödeyene kadar canım çıktı."
"Biz de biliyoruz herhalde çalışmayı! Bizim de paramız vardı bir zamanlar."
"Ha sen işçi dostu, emekçi kardeşisin yani?" Bilmiş bir ifade takınarak "O zaman söyle bakalım, ekmeğin fiyatı ne kadar?" diye sordu.
"On, otuz... Yirmi beş..." Sallamayı bıraktı ve "Tamam, tebrik ederim bana dersimi verdin. Oldu mu?" diye söylendi. "Beni aşağılayıp rahatladıysan ben gidebilir miyim artık?"
"Ya, ne aşağılaması... Ben... Ben sadece..." Kendisini dinlemeden yürüyüp giden adamın arkasından bakakaldı. Galiba bu defa oldukça ileri gitmişti. Sonuçta karşısındaki kim olursa olsun onun da bir kalbi olabileceği ihtimalini unutuveriyordu her seferinde. Hızlı adımlarla adamı yakalayıp kolundan tuttuğunda adamın gülmekte olduğunu gördü. Bir süre ifadesizce baktıktan sonra "Zaten senin gibi bir adamın kırılmasına şaşmak lazımdı!" diye söylenip adama vurmaya başladı.
Kahkahalarının arasında nefes almaya çalışırken "Ama inandın, kabul et!" demeyi ihmal etmemişti.
"Senin gibi birinden kırılmasını beklemek, otobüs durağında uçak beklemekten farksızmış gördük." Burun kıvırarak arkasını dönüp giderken adamın kolunu tutup onu kendisine doğru çekmesiyle duraksadı.
"Bu konuyu baş başa bir yemekte tartışsak?"
"Ördek kostümüyle hiç cazip gelmedin şuan."
"Hadi ama nazlanma istersen."
Küçümseyici bakışlarla "Sen daha otele ödeyeceğin parayı düşünüyorsun, bir de olmayan paranla çapkınlık mı yapmaya kalkışıyorsun? Yazık sana..." dedi ve başını iki yana salladı. Tam Burç'a ağzının payını vermiş giderken tekrar döndü. "Ha, bu arada... Spor etkinliklerine katılacağım. Seni çalışırken görmek zevkli olacak, biraz gerçek hayatın içinde yaşa da para kazanmak zorunda olan insanların nelere katlandığını anla." Ardında kendisine şaşkınca bakakalan bir adam bıraktığının farkındaydı ve bundan ziyadesiyle memnundu. Zafer kazanmışçasına gülümseyerek odasına çıktı.
♚ ♔ ♚
Olduğu yerde donup kaldı Burç, ne diyeceğini bilemedi ve öylece donup kaldı. Ne oluyordu ona böyle? Hiçbir zaman kadın milletine karşı aciz kalmayan o Burç Aksoy'a ne olmuştu böyle? Dilini kedi mi yemişti? Üst dudağını kemirirken "Bunun rövanşı var hanımefendi. Burada bitti sanma." diye söylenirken üzerindeki ördek kostümüne de, onu bu duruma düşüren şartlara da lânet okumayı ihmal etmemişti.
...
YAZAR NOTU: Burç'un içine aşk tohumları serpilmeye başladı. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Sizce itiraflar, aşk başlangıcı kaçıncı bölümde olur dersiniz?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BODRUM: Bir Topuklu, Bir Papyonlu ღBİTTİღ
HumorBirbirinden habersiz, gelinin de damadın da düğününden kaçtığını düşünün. Eş zamanlı olarak... Gelinsiz, damatsız bir düğün... Ve kader onları tekrar karşılaştırırsa, ne olur? ♚ ♔ ♚ Gülmeye ve birbirinden tuhaf tesadüfl...