Evlilik...
Bu kavram hayatım boyunca hep karşıma çıkmış, sürekli kovalamıştı beni. Ben inatla kaçtıkça o peşimden gelmişti.
Bilmiyordum beni korkutan şeyi ama bu kavramın Yüce Allah'ın emri, Peygamber Efendimiz (SAV)'in sünneti olduğunu bildiğim halde inatla kaçıyordum.
Özgürlüğüm kısıtlanacaktı sanki. Hayatım mahvolacakmış gibiydi. Bir yandan eşler arasındaki sorumluluklar, bir yandan da olası kavgalar korkutuyordu beni.
Ancak korkunun gerçekten ecele bir faydası yoktu. Ben şu an kaçtığım kavramın tutsağıydım tam da. Kimse kaderi, alın yazısını değiştiremezdi sonuçta öyle değil mi?
Halbuki ne hayallerim vardı benim. Öncelikle okulumu bitirip PDR (Psikoloji Danışmanı ve Rehberlik) olacaktım. Sonra helalinden rızkımı kazanıp hem anne-babama hem de İslam devletine hayırlı bir insan olmak istiyordum. Hatta belki küçük, şirin bir evim ve eşarbımın rüzgarla dans ettiği bir motosikletim de olacaktı. Ah daha ne hayaller vardı aklımda...
Fakat öyle bir zaman gelir ki sürekli kaçtığımız korkuların kollarına teslim olmak zorunda kalırız. Bana da öyle oldu.
Şu an evleniyordum. Hem de hiç tanımadığım bir insanla! Eminim akıllara hemen töre zoruyla dedesi yaşında evlendirilmeye mecbur bırakılan bir genç kız gelmiştir ama yok! Evleneceğim kişi benden sadece 1 yaş büyüktü ve çok da yakışıklıydı. Zengin ve tanınmış bir insandı. Üstelik babası, benim babamın askerlik arkadaşıydı. Dosttan farksızdı babalarımız.
Babam... Ah canım babam. Tam da onun için evleniyordum ya zaten. İflas etmişti benim babam. Bunun kahrıyla dayanamadı, yataklara düştü. Bazı akrabalarımız dışında herkes bize sırtını dönmüştü ama Umut'un babası öyle bir zamanda yetişti ki imdadımıza, ona ne kadar dua etsem rahat olamazdım herhalde.
Umut'un babası yani Sadık amca babama ortaklık teklif etti. Hem onu borçlarından kurtaracak hem de yeni bir işe imza atacaktı. Bunun karşılığında bir ricası oldu Sadık amcanın. Oğlunu benimle evlendirmek...
Aslında kötü bir niyeti yoktu Sadık amcanın. Sadece oğlunu kendisi gibi battığı bataklıktan kurtarmamı istemişti benden. Karşılığında da babamın yüzü tekrar gülecekti bu kadar.
"Neden ben?"diye sormuştum ona.
"Bak kızım..."demişti bana. "Umut'un annesi de tıpkı senin gibiydi. Umut da ben de ona çok düşkündük. O aramızdan ayrılınca ikimiz de boşluğa düştük. Karımın bana öğrettiği dini değerlerimi yok saydım ve kendimi içkiye verdim. İçki içtikçe daha çok kabalaştım ve ne yazık ki şeytanın bataklığına battım. Kötü, pis işlere karıştım. Umut beni kurtarmak için çok uğraştı, kendi çocukluğunu feda etti benim için ama nafile... Onu da kendime benzettim. O da bir yerden sonra pes etti ve hırçın bir canavara dönüştü. Hepsi benim yüzümden oldu. O yüzden kızım, Umut'u ancak sen kurtarabilirsin. Ben bir yerden sonra pişman olup onu geri döndürmeye çalıştım ancak çok geçti. Umut'um çoktan körelmişti. Eşimin bana bıraktığı emanete sahip çıkamadım. Ne olur kızım! Ne olur onu kocan kabul et ve oğlumu bu bataklıktan kurtar... Yalvarırım..."
Sadık amca ağlayarak yere çökmüştü. Buna dayanamayıp ona tüm sevgimle baktım ve onu kaldırıp "Elimden geleni yapacağım inşaAllah Sadık amca yani babacığım. Artık babamsın sonuçta değil mi?"diye teselli etmiş ve bir nebze yüzünü güldürebilmiştim.
O gün bugündür nişan, kına, kutlama... hiçbirini yapmadık. Önce imam nikahı, şimdi de resmi nikah. Sadece iki aile arasında olan sade bir nikah.
Herkes beni bekliyordu. Vereceğim cevabı bekliyorlardı. Kimi umursuyor, kiminin umurunda bile değildi. Ki sadece Umut umursamıyor gibi görünüyordu.
Nikah memuru dayanamayıp sorusunu tekrarladı. "Hadi kızım, söyle artık! Umut Tekinoğlu'nu kocalığa kabul ediyor musun, etmiyor musun?"
Çok gergindim. İçimde fırtınalar kopuyordu sanki. Elim ister istemez boynuma gitti. Eşarbımı gevşetmek istiyordum. Artık nefes almakta zorlanıyordum.
Etrafıma şöyle bir baktım sakinleşmek adına. Herkesin yüzündeki endişeyi görebiliyordum. Onları daha fazla zorda bırakmamalıydım. Hepsi bana güveniyordu. Sadece Umut umursamazdı bu salonda. Sanırım artık cevap vermeliydim.
Mikrofona uzanıp "Evet."diye yavaşça mırıldanınca herkes rahat bir nefes verip alkışladı.
Nikah memurunun bıkkınlığını anlayabiliyordum. Göz devirip bu sefer Umut'a döndü. Naber? Benden daha zorlu bir rakibin var şimdi amca. Hadi ikna et edebiliyorsan. Yüz ifadesinden anlaşılacağı üzere kolay bir lokmaya benzemiyor, haberin olsun.
"Sen, Umut Tekinoğlu? Mucize Güngören'i karılığa kabul ediyor musun?"diyen nikah memuruyla hepimiz Umut'a diktik gözlerimizi.
Hareket etmeden öylece önünde birleştirdiği ellerine bakıyordu. Yüz ifadesinde tek bir mimik bile oynamıyordu. Öylece donuktu. Kısa bir süre inceledim onu. Resmen benim erkek versiyonumdu. Bebek gibi bir yüz, koyu kahve saçlar, koyu kahve gözler, açık bir ten, uzun boy ve pespembe dudaklar...
Yalnız Umut'ta beni çeken başka bir şey vardı. Bir insana takım elbise bu kadar mı yakışırdı? Bir insanın yüzü bu kadar mı parlak ve nurlu olurdu? Vay be! Çocuk fırlama dizi oyuncusu mübarek!
Bunun dışında sanki onu hep tanıyormuşum gibi hissediyordum. Sanki Umut hep hayatımda vardı. Çok ilginç! Ya da belki de erkek versiyonum olduğu için böyle hissediyorumdur. Canım erkek versiyonum benim.
Aklımda dönen bir konu daha vardı. Acaba Sadık amca onu nasıl ikna etti bu evliliğe? Hani benim durumum ortada, bariz sebeplerim vardı. Onun ne gibi bir gerekçesi vardı, merak ediyordum.
Umut'un dadısı, Neriman teyzenin yüzünde büyük bir endişe vardı. Sadık amcanınkini söylemiyorum bile. Sanki Umut, birazdan burayı terk edecekmiş gibi korkuyla bakıyorlardı.
Umut benim ona uzun uzun bakmamdam rahatsız olmuş olmalı ki yerinde kıpırdandı. Sonra Sadık amca dayanamayıp sert bir öksürükte bulununca Umut kafasını kaldırıp babasıyla sert sert bakıştı ve göz devirip mikrofona uzandı. Güzel ama soğuk sesi ürkütücüydü.
"EVET!"
-Bölüm sonu-
Instagram: m.yaprak.epli
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI MUCİZE OLSUN
Teen FictionSakar, komik, saf ruhlu, 21 yaşında, PDR okuyan, başarılı bir genç kız; Mucize Güngören. Sessiz-sakin, soğuk, 23 yaşında, mimarlık okuyan, bebek yüzlü bir genç adam; Umut Tekinoğlu. Aileleri tarafından hiç istemedikleri halde evlendirilen iki gencin...