~34.Bölüm~

14.3K 976 51
                                    

"Evvel vakitte bir diyar vardı. Bu diyarda yaşayan her kim varsa, sultanından kölesine, çocuğundan ninesine, atasından dedesine hepsi aşk ehli ademlerdi. Erkekleri Mecnun, kadınları Leyla soyundan gelmeydi. Aşkı bilir, aşkı aşk için isterlerdi. Padişahları dahi aşk yolunda bir köle farz ederdi kendini.

Bir gün komşu ülkenin sultanı bu aşk ülkesindekilerin halini kıskandı da bir büyü yapmak istedi. Dileği oydu ki aşk diyarında yaşayan bütün insanlar aşkı unutsun da kalplerini bir et parçasına çevirsinler. Bu niyetle bir büyücüye gitti. Aldığı efsunu aşk diyarında yaşayanların içtikleri ırmağa karıştırdı. Hikaye bu ya, aşk diyarının padişahının bu halden haberi oldu lakin vakit az, çare hudutluydu. Saraydakilere her ne olursa olsun su içmemelerini söyledi. Bütün ahali ise çoktan o sudan içmiş, aşkı hiç etmişlerdi bile. Saraydakilerden çoğu da susuzluğa dayanamamış, kana kana midelerini o suyla doldurmuştu. Bir padişah kalmıştı o sudan içmeyen, bir karısı, bir de oğlu. Onlar da ellerinde bulunan tiryak karıştırılmamış sudan azar azar içiyorlardı.

Gel zaman git zaman aşkı nisyana vurmuş, gönüllerini kara bir taşa çevirmiş halk, padişahlarının halini delilikten bildiler. Dediler ki sultanımız aşk diye kelam edip, kendini kaybetmiş, aklını elden vermiş de Mecnun olmuştur, deli olmuştur. Ve isyan ettiler padişahlarına. Padişah da başka bir çare bulamayıp, oğlunu ve karısını alıp ülkesini terk etti.

Derler ki bugün deli diye ortalarda gezip, halden hale girenler, diğer insanların anamadığı sözler söyleyip de kendini bilmez halde gezenler o padişahın soyundan gelenlerdir...

Şaşkın bir biçimde başımı kitaptan kaldırıp duvara diktim gözlerimi ama aklımdan geçenler çok farklı şeylerdi. Aşk kelimesini ne kadar da farklı anlatan bir kıssa idi bu böyle. Günümüz, aşkı elden ele sevgili değiştirmek gibi algılarken eskilerimizin aşka ne kadar farklı bir şekilde değer verdiğini bugün bir kez daha görmüş oldum. Atalarımız aşka öyle bir anlam yükleyip öyle bir paha biçmişlerdir ki dünyada neleri var neleri yok hepsini feda etmişlerdir. Sırf aşk için! Aşk ise bizzat Allah'a götürdüğü içindi bu halleri. Ne güzel, ne şanlı bir nasip... Allah bize de nasip eylesin. Amin.

Telefonumun çalmasıyla korkuyla yerimden sıçradım. Öylesine dalmıştım ki telefonun melodisi ödümü kopartmıştı. Arayan Sümeyye idi.

"Selamün aleyküm Süme?"

"Ve aleyküm selam Mucitim. Biz Hatice'yle okula gitmek üzere çıktık haberin olsun. Bugün ortak dersimiz var ya, aynı anda varalım ki birlikte olalım bütün gün. Haftanın bu günlerini özellikle çok seviyorum. Sizinle aynı derslerde olmak beni çok mutlu ediyor. Keşke aynı bölümde de okusaydık ya."diye soluksuz konuşan arkadaşımla dayanamayıp gülmüştüm.

"Bir! Keşke şeytanın lafıdır unutma. Allah böyle istemiş ve böyle olmuş, keşke demek sadece şeytanı sevindirir. İkincisi; tamam ben hazırdım zaten. Sizi beklerken kitap okuyordum. Şimdi çıkarım inşaAllah."

"Ne okuyordun kız? Aşk kitabı mı?"

"Nereden bildin?"

"Bilmem. Attım tuttu işte."diye güldü deli kız. "Ee konusu neymiş bakalım?"

"Şimdi anladım. Sen aşk kitabı derken sıradan bir aşk romanı gibi bir şey anladın ama bu kitap öyle bir kitap değil."

"Nasıl bir kitap peki?"

"Aşkın gerçek manasını eskilerimizle ve atalarımızla anlatan tasavvufi bir roman serisi. Şu an üçüncü kitaptayım. Tuhaf olan ne biliyor musun? Bunu Umut'un salondaki kütüphanesinde buldum. Duyduğuma göre annesinin kitaplarıymış. Umut da annesine ait her şeyi sakladığı için kitaplıkta hemen gözüme çarptı ve ben de alıp okudum. İkinci tuhaf olan şey ne biliyor musun peki Süme? Umut buna hiç kızmadı. Yani normalde annesinin eşyalarına dokundurmayan adam, bu kitapları elimde gördüğü halde hiç kızmadı."

ADI MUCİZE OLSUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin