Umut'a yabancı olma kararı aldığımdan beri boğuldukça boğuluyordum.
Hani derdim ya, her durumda yüzüm güler diye? Ama yok! Umut hayatıma öyle ani ve düzensiz girmişti ki ister istemez kötü etkileniyordum. Artık zar zor gülümsüyordum.
Başkalarına çaktırmamak içinse herkesten kaçıyordum. Kendi düşüncelerimden bile...
Dostlarımı da bu asık suratla üzmek istemiyordum ama asıl nedeni Umut'tu. Onunla karşılaşmamak için sınıftan çıkmıyor, gerekse mescide çok sık gidiyordum.
Umut'a yabancı olma kararından sonra hem kendimden hem de insanlardan uzak durmaya başlamıştım ama bu sayede Rabb'ime daha çok yakınlaşma fırsatı bulmuştum. Hatta geçenlerde mescidde yapılan bir sohbete tevafuk eseri katılmıştım. Hikmet bu olsa gerek sohbet konusu evlilikmiş.
Sohbeti yapan kız basa basa "Evlendiğiniz an tüm erkeklerin cenaze namazını kılmış sayılırsınız!"demişti. O an ne kadar uzak durmaya çalışsam da aklıma Güney'in ilgisi ve benim buna fazlasıyla taviz vermem gelmişti. O sohbetten çıktıktan sonra namazda ne kadar ağlayıp tövbe ettiğimi ancak Allah bilir. Umut'la evli olmama rağmen Güney'e verdiğim tavizler haramdı. Umut her ne kadar beni karısı kabul etmese de sonuçta biz evliydik. O sohbetten sonra tövbe ettim ve Allah'a söz verdim. Güney artık benim için yoktu! Ben Güney'in cenaze namazını kılmış sayılırdım, o ablanın dediği gibi. Ki zaten Umut sağ olsun, ondan başka benim gözümün gördüğü mü vardı? Ama bu Güney'e verdiğim tavizleri yok saymazdı sonuçta.
Şükürler olsun ki Güney bu soğuk tavrımdan dolayı bozulsa da diğerleri gibi biraz uzak durmayı seçti. Üzgünken yalnız kalmak istediğimi biliyorlardı.
Fakat hoşlanmadığım insanlar peşimi bırakmıyordu. Geçen gün derste Ezgi hoca yine üstüme yürümüştü. Beni Güney'in önünde küçük düşürmek için en zor seçtiği soruları soruyor, ben doğru cevabı verdiğimde ise mosmor oluyordu sinirden.
Hatta bir ara bana "Kopya falan mı çekiyorsun? Bu kadar şeyi bilemezsin!"dedi. Ben de "Buna ders çalışmak denir hocam."diye yanıt vermiştim. Güney de oradan atlayıp "Mucize haklı hocam."deyince "Tabi Güneyciğim."diye sırıtmıştı yapmacık bir şekilde.
Ondan sonra Duygu vardı! Bütün hafta peşimde dolaşmıştı. Yok canım niyesi olur mu? Kendiniz bakın.
"Mucize?" Amfi boşalınca hemen yanıma gelmişti.
"Efendim Duygu?"
"Şey, sana bir şey soracağım."
"Sor."
"Ama kızmak yok?"
"Tamam, sor."
"Güney senden çok hoşlanıyor ama sen onun yüzüne bile bakmıyorsun. Nasıl yapıyorsun bunu?"
"Neyi?"
"Yani ne yapıyorsun da Güney etrafında pervane oluyor?"
"Ben sana söyleyeyim Duygucuğum. Mucize hiçbir şey yapmıyor. Ondan hoşlanmamın asıl sebebi de bu. O olmayan bir şeyle uğraşmak istemiyor. Mesela eğer birlikte olursak bir gün onu bırakmamdan korkuyor. Tabi inancının etkisi daha büyük. Ben ona göre harammışım."diye birden bire ortaya çıkan Güney bizi nasıl duymuştu bilmiyorum ama hep bana bakarak söylemişti bunları.
Ama doğruları söylemişti.
Duygu bunun üzerine kulağıma fısıldadı. "Çok salaksın Mucize. Ben senin yerinde olsam bu çocuğu asla bırakmazdım." Yalnız bu tam bir fısıltı olmadı!
"Duygu'ya katılıyorum Mucize."diye sırıtan Güney'den sonra "Af!"diye alnıma vurmuştum.
Tabi Güney de vardı içlerinde. O da peşimi bırakmıyordu. Her ders bitiminde zorla amfiden çıkmaya zorluyordu ama ben çıkmıyordum. Sonra o da bana sinirlenip gidiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI MUCİZE OLSUN
JugendliteraturSakar, komik, saf ruhlu, 21 yaşında, PDR okuyan, başarılı bir genç kız; Mucize Güngören. Sessiz-sakin, soğuk, 23 yaşında, mimarlık okuyan, bebek yüzlü bir genç adam; Umut Tekinoğlu. Aileleri tarafından hiç istemedikleri halde evlendirilen iki gencin...