"Buldum hocam buldum. Öyle biri ki hayatıma en güzel Mucize'yi kattı..."
Donup kaldım! Yavaş yavaş kalbime bir ağırlık çöktü. Ben Umut'un karısıydım ama Güney beni tüm kalbiyle seviyordu. Ne buluyordu bende bilmiyorum ama bu böyle sürmemeliydi. Herkesin iyiliği için ya evli olduğumu itiraf edecek ya da...
Ya da'sı... Bilemiyorum!
Sonrasını da bilemiyorum. İşin kötüsü Güney beni hep böyle güzel sevmişti ve bundan dolayı çok kötü hissediyordum ama istediği imkansızdı. Biz... Artık olamazdık. Çok geçti!
Orada dikilmeye bir son verip amfiden çıktım ancak çok geçmemişti ki kolumda bir el hissedince dönüp arkama baktım. Güney'di.
"Ne oldu Mucize? Nereye gidiyorsun?" Yüzü endişeyle kaplanmıştı. Kolumu hızla elinden çekip istemsizce bağırdım.
"Sana ne! Sen git Ezgiciğinle ilgilen!"
Güney'in endişeli suratı neşelenmişti. Ah! Tabi ki onu kıskanmadım. Dediğim gibi o iğrenç sahneye katlanamadım sadece.
"Neden bu kadar sinirlendin anlayamadım? Halbuki ben hiçbir şey yapmadım."diye sırıtıp ensesini kaşıdı. Hâlâ onu kıskandığımı düşünüyordu.
"Daha ne yapacaksın be! Haddini bildirmen gereken yerde kadına gülüp daha da şımartıyorsun!"
"Abartma Mucize. Eğlenmek için yaptığımı biliyorsun."
"Ne olursa olsun Güney. Sen bekar bir erkeksin. O da bekar bir kadın. Yanlış anlama. Seni kıskandığımdan söylemiyorum ama bu çok ayıp bir sahneydi. Özellikle Allah katında!"
Ona cevap verme fırsatı tanımadan yürüyüp fakültenin mescidine gittim. Sakinleşmemin ve kalbimdeki şu ağırlığı kaldırmanın tek yolu namazdı. Onunla bu kadar konuşmam bile caiz değildi ama insan duygularına yenilince şeytanın kendi tuzağına düşürmesi çok daha kolay oluyordu. Ah Allah'ım sen affet!
İki rekatlık bir namaz kılarken kalbimde oluşan ağırlık gözyaşlarımla dökülüverdi ve namazın sonunda çok daha iyi ve huzurlu hissettim. Allah'ım Sen nasıl bu kadar güzelsin ki bu güzel ibadetle acılarımız hemen yok oluveriyordu? Güzelliği yaratan kim bilir kendi nasıl güzeldir, diye düşünmeden edemiyorum sürekli. Allah'ı sevmek ve O'na güvenmek çok güzeldi. Huzurlu hissettiriyordu.
Dersin bitimine daha 15 dakika vardı. O kadının beni yok yazması umurumda bile değildi. O kendini Yüce Hakk'ın katında yok yazmış, beni yok yazsa ne çıkar? Ne diyeyim? Allah ıslah etsin. Amin.
Mescidden çıkıp kantine gittim. Sürekli kantine gitmemin bir nedeni vardı. Balıklar... Evet balıklar. Kantinin bir duvarında kocaman bir akvaryum yer alıyordu ve ben de fırsat buldukça oradaki masalardan birini kapmaya çalışıyor, çayımı aldığım gibi masaya kurulup akvaryumdaki canlıları izliyordum. Bu da ayrı bir huzurdu. Güzelliği yaratanın eserini izlemek...
Kantinde birkaç kişi dışında kimse yoktu. Okulun ortak bir ders saati olduğundandı bu sakinlik. Yoksa millet soluğu direkt kantinde alıyordu. Çayımı alıp akvaryumun oradaki masalardan birine oturup kulaklığımı taktım ve bir ilahi açtım. İlahiyle kulaklarım bayram ederken sakince çayımı içip akvaryumdaki canlıları izlemeye başladım. Allah'ım ne de güzeller böyle. Ay vallahi yerim. Hello. Ben Mucize ablanız. Nasılsınız kız balıklar?
Birden kulaklığımın çıkarılmasıyla kafamı kaldırdım. Sümeyye'ydi ama ödüm kopmuştu. Yine Güney sanmıştım!
"Benimle bile bu kadar aşk yaşamıyorsun Mucize!"deyip akvaryumu işaret etti. Sonra da karşıma oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI MUCİZE OLSUN
ספרות נוערSakar, komik, saf ruhlu, 21 yaşında, PDR okuyan, başarılı bir genç kız; Mucize Güngören. Sessiz-sakin, soğuk, 23 yaşında, mimarlık okuyan, bebek yüzlü bir genç adam; Umut Tekinoğlu. Aileleri tarafından hiç istemedikleri halde evlendirilen iki gencin...