"Güney trafik kazası geçirmiş!"
"Ne..."
Sesimi ben bile duyamamıştım. Sümeyye duymuş mudur, şüpheliyim.
Allah'ım benim yüzümden! Hepsi benim yüzümden!
Gözümden bir damla yaş düşerken sesimi ancak toparlayabildim.
"Ben... Ben hemen geliyorum. Hangi hastanedesiniz?"diye çantamı alıp sınıfın dışına çıktım.
"Gelme..." Ama bu cevapla adımlarımı durdurmak zorunda kaldım.
Canım daha ne kadar yanabilirdi ki şimdi?
"Sümeyye..."
"Herkes sana çok kızgın. Keza ben de öyle! Eğer buraya gelirsen seni mahvederler Mucize. Gelme! Ben sana haber veririm."
"Umurumda değil! Hastaneyi söyle Sümeyye!"
"Neden anlamak istemiyorsun! Herkes burada ve hepsi de burnundan soluyor. Gelirsen ortalık karışacak. Daha fazla ortalığı karıştırma Mucize. Lütfen! Rica ediyorum..."
"Sümeyye neler söylüyorsun böyle? Ben mi karıştırdım ortalığı! Ben ister miydim bunların yaşanmasını! Beni tanımıyormuş gibi konuşma."
"Tanımıyormuşuz zaten. Bizden hayatının en büyük olayını sakladığına göre tanımıyormuşuz..."
"Bence de hiç tanıyamamışsınız! Savaş ve Güney'e diyordum ama asıl sizler beni tanımıyormuşsunuz! Eğer gerçekten tanısaydınız önce beni dinler, ona göre yargılardınız ama siz bana belli ki hiç mi hiç güvenmemişsiniz kardeşim! Ben bunu anladım..."
Sümeyye hiçbir cevap vermeyip sadece nefesini dışarıya bırakırken birden gelen ağlama kriziyle telefonu sertçe yüzüne kapattım. Çok canım yanıyordu çok...
Tamam, kabul ediyorum. Benim de hatalarım vardı ama Allah şahidim! İlk gün gidip Umut engellemeseydi her şeyi anlatmayacak mıydım? Her seferinde dilimin ucuna geldi de yuttum, Umut'la kötü olmayalım diye. Evet! Belki de en çok burada hata yapmıştım. Umut'u kaybederim korkusu daha ağır basmıştı. O yüzden her seferinde susmak zorunda kalmıştım. Fakat ona rağmen kızlara gerekli açıklamayı yapmıştım ben o gün. Bana güvenin, ben yanlış bir şey yapmıyorum demiştim. Güney'e de hiçbir zaman umut vermedim. Buna rağmen ben suçlanıyorum Allah'ım. Sen görüyorsun kullarının yaptıklarını Allah'ım. Ben şimdi ne yapayım, ne yapmalıyım...
Okuldan çıkıp arabama doğru gittim. Şu an hiç toplantı kaldıracak halim yoktu. Nereye gitmeliydim, bilmiyorum! Tek bildiğim canımın yandığıydı. Bir yandan da Güney'in durumunu çok merak ediyor ve üzerime çöken suçluluk duygusundan kurtulamıyordum. Gözyaşlarımı hiç durduramıyordum. O yüzden arabaya tutunmak zorunda kaldım.
"Yenge değil mi o?" Bu Can'ın sesi değil miydi? Evet, onun sesiydi.
"Ne?" Ve bu da Umut. Ah Umut...
Birden başım dönünce aynı anda belimde bir el hissetmem bir oldu.
"Mucize! Neyin var?"
"Güney..."diye fısıldadım.
"Ne?"
"Benim yüzümden..."
"Mucize kendine gel güzelim!"
Ve her şey karanlık...
***
"Can bak duyarsa öldürüm seni!"
"Oğlum uyuyor yenge. Nasıl duysun?"
"Sen onu bilmezsin. Cin gibi kızdır o. Bir anda hortlarsa şaşırma."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI MUCİZE OLSUN
Genç KurguSakar, komik, saf ruhlu, 21 yaşında, PDR okuyan, başarılı bir genç kız; Mucize Güngören. Sessiz-sakin, soğuk, 23 yaşında, mimarlık okuyan, bebek yüzlü bir genç adam; Umut Tekinoğlu. Aileleri tarafından hiç istemedikleri halde evlendirilen iki gencin...