"Benim yüzümden... Bu zırhı kuşanması benim yüzümden. Onu ben bu hale getirdim... Bu benim eserim Can. Ben o deli dolu kızın yüreğini öldürdüm. Bir zamanlar annemi kaybettiğim gibi artık sevdiğim kadını da kaybettim..."
"Böyle deme ağabey. Yenge sana çok kızgın, çok kırgın. Gönlünü alırsan eski haline dönecektir."
"Bugüne kadar kaç defa kavga ettik, hiçbirinde Mucize'yi böyle görmedim ben Can. Sanki içindeki sihir uçmuş, yok olmuş gibi. Ve buna da ben sebep oldum."
"Bak ağabey, günlerdir kendini demoralize edip duruyorsun. Bugün de sırf biri sana yanlışlıkla çarptı diye kavga çıkarttın. Çünkü kafanın boşalmasına bir türlü izin vermiyorsun. Hep olumsuz düşünüyorsun. Mucize'yi geri kazanmanın yollarını düşünmen gerekirken sen çoktan gemilerini batırmışsın. Daha dün bunların benzerini sana Sadık amca da söyledi. Karını kazanabilirsin dedi. Ağabey Mucize hâlâ sana aşık. O kıl Güney'e pabuç mu bırakacaksın? Bak, adam meydanı boş buldu, nasıl da sırıtıyor etrafta."
Umut yumruklarını ve dişlerini sıkmıştı istemsizce. Eş zamanlı olarak kaşları da çatılmıştı.
"Onu nasıl kazanacağım, bilmiyorum ki. En ufak bir fikrim bile yok. Sanki bir şey yaparsam onu kendimden daha fazla uzaklaştıracakmışım gibi hissediyorum. Korkuyorum Can. Onu daha fazla kaybetmekten korkuyorum. Ucuna geldim. Eğer benden boşanırsa tamamen kaybederim. Sonsuza kadar kaybolacağım gibi..."
Her sözü yüreğinde vuku bulurken bu sadece genç adamın canını daha fazla acıttı. Boşanma düşüncesi onu hiç olmadığı kadar çok korkutuyordu. Ölürdü o zaman. Başka bir şey olmayacağı kesindi. Yaşarken ölürdü.
"Hayır ağabey, esas vazgeçersen kaybedersin. Mucize boşanma sürecini başlatana kadar elinden ne geliyorsa yap. Zaten artık aklının başına geldiğini düşünüyorum onu sevdiğini anlayarak. Bu yüzden hata yapmayacağını umuyorum. Bütün bunların sonunda en azından mücadele etmedim demezsin. Evet, kızı çok kırdın, hak etmediği muameleye maruz bıraktın ama her insan hata yapar. Ve sen şu an hatanın farkındasın. Şimdi ise sana düşen bu hatayı geç kalmadan düzeltmek."
Can haklıydı. Umut epey gaza gelmiş gibi hissediyordu.
"Başaracağıma emin miyim bilemiyorum Can."
"Ağabey bence şimdi eve git, güzelce bir duş al, uyu ve dinlen. Zinde bir kafayla dediklerimi düşün. Haklı olduğuma inanacaksın."
Kafasını salladı genç adam. Sanırım şu anda yapılacak en mantıklı hareket buydu. Sakin kafayla düşünmeli ve Mucize'yi tekrar nasıl kazanabilirdi, bulmalıydı.
İki arkadaş vedalaştıktan sonra Umut kantinden çıkarken bar tarafında Su satın alan Sümeyye'yi görünce gözleri parlarken dudakları kıvrıldı. Ah Umut'a söylediği cesaret dolu cümleleri bir de kendisinde hayat bulsa... Fakat nerede? Can şu tatlı kızı her gördüğünde içinde inanılmaz kıpırtılar hissediyordu ancak cesaretli davranamıyordu. Ya onu üzerse, ya kendisi yüzünden kalbi kırılırsa? Önceki sevgililerini terk ederken çok da nazik olmamıştı pekâlâ. Sümeyye'ye de aynı muameleyi yapmak istemiyordu. Bu yüzden ondan uzak durmaya çalışıyordu ya.
Sümeyye suyu satın alıp arkasını döndüğü vakit karşıki masalardan birinde oturup kendisine bakan Can'ı görünce eli ayağı birbirine dolaştı ve elindeki cüzdan ile Su şişesini düzgün tutmaya çalışırken Su şişesi elinden kayıp yuvarlana yuvarlana Can'ın ta ayağının dibine varırken Sümeyye yaptığı bu sakarlığın sonucuna gözleri yuvalarından çıkmış bir şekilde bakmakla meşguldü. Böyle bir şeyi bilerek yapsa beceremezdi. Şimdi nasıl başarmıştı ki bunu? Ve o suyu nasıl alacaktı şimdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI MUCİZE OLSUN
Teen FictionSakar, komik, saf ruhlu, 21 yaşında, PDR okuyan, başarılı bir genç kız; Mucize Güngören. Sessiz-sakin, soğuk, 23 yaşında, mimarlık okuyan, bebek yüzlü bir genç adam; Umut Tekinoğlu. Aileleri tarafından hiç istemedikleri halde evlendirilen iki gencin...