"Akşam namazı vakti girmiş."diye kol saatine baktı Feride. "Namaz kılalım hadi."diye dizime dokununca başımı salladım. Bir buçuk saate yakın Feride'nin göğsünde ağlamanın ardından tepki verecek ya da konuşacak halim kalmamıştı hiç.
"Abdestlisin değil mi?"
"Hı hı."
Feride'nin yere serdiği uzun hırkanın üzerinde birlikte saf tuttuk. Sanırım kendi hırkasıydı.
"Kıbleyi nasıl buldun?"
"Hanım bir polise sordum. İlk başta o da bilmiyordu ama gidip soruşturdu ve bana söyledi."
"Anladım. Allah kabul etsin şimdiden o zaman."
"Amin, ecmain."
Ve işte sonsuz huzurun karşısında biz aciz kullar...
Başımı secdeye koyduğumda bol bol dua ettim. Biliyordum ki secdeye fısıldanan dualar arş-ı ala da yankılanırdı. İnsan en çok secdedeyken insandı. En büyük şükür secdeydi ve insan Rabb'ine teşekkür edebildiğinde insandı.
Umut'a çok kızgındım, çok kırgındım. Bunları hatırlayınca yine gözlerim doldu ve ikinci kez secdeye gittiğimde dayanamayıp ağlamaya başladım yine. Bana seni boşayacağım demişti. Hiçbir sözü, hiçbir davranışı bu kadar zoruma gitmemişti. Üstelik hiçbir suçum yokken hemen boşanmayı taraf görmesi beni daha da kahretmişti.
Artık bundan sonra ne olacağını kestiremiyor, hiç olmadığı kadar korkuyordum. Umut'tan boşanmak istemiyordum ama İslam'a göre boşanma hakkı onda olduğu için beni boşamasından çok korkuyordum. Kadın narin, kırılgandır, en ufak bir olayda hemen boşanmak ister diye boşanma hakkını erkeğe vermiştir İslam. Erkeklerin bizim gibi hassas duyguları yoktu. Kendilerini kontrol edebilirlerdi ama kadın öyle değildi tabi.
Namaz bittikten sonra nezarethaneye yemek getirildi. Ben yemedim ama Feride zorla ağzıma bir iki lokma koydu. Hiç mi hiç iştahım yoktu. Yatsı namazı vakti girip de namaz kıldıktan sonra uyku da tutmadı. Feride sağ olsun ben yalnız hissetmeyeyim diye benimle gece yarısına kadar oturup sohbet etti. Sabaha doğru ancak uyuyabildik ama arada namaz olduğu için sonrasında uyku tutmadı.
Sabah sanırım 9 sularıydı. Feride ile çok sevdiğim İslami sohbetlerden birini yaparken polis memurlarından biri gelip "Mucize Güngören? Ziyaretçin var."dedi. Soy ismimi duyunca aklıma Umut gelmişti. Sırf evli olduğumuz bilinmesin diye soyadımı değiştirmeme izin vermemişti başlarda. O yüzden böyle kalmıştı.
"Kimmiş?"diye kalktığımda parmaklıkların ardında arkadaşlarımı gördüm. Sümeyye, Hatice, Güney, Savaş... Hepsi gelmişti. O kadar sevindim ki onları gördüğüme, yine gözlerim doldu.
"Çocuklar..."diye parmaklıklara tutundum. Kısık ve acı dolu sesimi ben bile zor duymuştum.
"Bu sabah duyduk olanları Mucize. Biz de hemen geldik."diyen Sümeyye ellerini ellerimin üzerine koydu.
"Sağ olun çocuklar. Allah razı olsun."
"Bunu yapanı bir bulursam var ya!"diyen Güney burnundan soluyordu.
"Mobese kameralarında seni ve senin arabanı yakalamışlar. Bu nasıl olabilir Mucize?"
"İnan ben de hiçbir şey anlamış değilim Hatice. Sadece dünden önceki gün arabam bozulmuştu. Tamirciye götürdüm. Sırf o yüzden bile eve geç gittim. Dün ise arabamı tamirciden geri aldığımda polisler beni kıskıvrak yakaladılar."
"Demek ki biri ya da birileri sana tuzak kurmuş! Bilerek!"dedi Güney düşüncelere dalarak.
"Şüphelendiğin biri var mı Mucize?"diye sordu Savaş.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI MUCİZE OLSUN
Ficção AdolescenteSakar, komik, saf ruhlu, 21 yaşında, PDR okuyan, başarılı bir genç kız; Mucize Güngören. Sessiz-sakin, soğuk, 23 yaşında, mimarlık okuyan, bebek yüzlü bir genç adam; Umut Tekinoğlu. Aileleri tarafından hiç istemedikleri halde evlendirilen iki gencin...