Hatırlayabildiğim sürece odamda o aynadan vardı. Uzundu ve nerdeyse duvarın yarısına kadar uzanıyordu. Yalnızca düz, basit bir ayna. Ailem bana taşındığımızdan beri orada olduğunu söyledi ve kesinlikle benim gibi bir kız için uygun olduğunu düşündüler ve böylece onu almayı hiç düşünmediler.
Ben de fazla düşünmedim. Saçımı düzeltirdim, her sabah onun önünde makyajımı yapardım, ve kapıdan hızlıca çıkardım, asla ikinci kez düşünmezdim.Bu, odamı biraz yenileyek, gidişatta değişiklik yapmam gerektiğine karar verene kadar.
Ailemden aynanın kaldırılmasını istedim. Kabul ettiler, birkaç adam gelip aynayı parçalamadan ve hasar vermeden kaldırdılar ve içine zar zor sığan gömme dolabımın duvarına dayadılar.
Değişimden sonra memnun kalarak duvarları posterler ve kartpostallarla kaplamaya başladım. Bir zamanlar aynanın bulunduğu yerin soluk anahatları gizlenmişti. Ayna bir daha asla hatırlanmadı.
Bir geceye kadar.
Muhtemelen aynayı taşıdıktan yaklaşık 1 hafta sonraydı. Ailem bir iş gezisindeydi ve ev, ben ve iki küçük kardeşime kalmıştı. O gün yeterince iyi geçti ve ikisini de uyuttum.
Yatağıma uzanırım, hızlı uykuya dalarım. Kolayca uyandırılabilecek bir tip değildim ancak uyuduğumda beni bir tedirginlik hissi kapladı. Kendimi gecenin ortasında uyanarak soğuk ter içerisinde banyo yaparken buldum. Yatak odamın boşluğunda rahatsız edici seste nefesler alıyordum. Böyle bir durumun kaynağı bilinmiyordu. Ne kabus görmüşüm gibi hissediyordum ne de hasta gibi. Ama mide boşluğum, sanki beni bir şeyden uyarırcasına çalkalandı.
Uzaklaşmasını umarak o hissi bir kenara ittim. Neredeyse sabahın biriydi ve her şey ölüm sessizliğindeydi. Yatıştırmaya çalıştığım kendi nefes alışlarımı duyabiliyordum. Her zamanki uykuma çekilmeye çalışıyordum. Ama karanlıkta çok sessiz bir tıklama duydum. Sanki cama vuran bir şey gibi.
Tık-tık
Pencereye baktım, hiçbir şey bu tür bir sese neden olabilecek yatak odamın dışındaki çalıları kımıldatmıyordu. Duvara döndüm.
Belki sadece hayal gücümdü ya da hatta farelerdi. Çünkü sessizlik o kadar sağır ediciydi ki raptiye düşüşü bile duyabilirdim.
Sonra sesi tekrar duydum.
Tık tık. Tık tık.
Açık ve net dört tıklama sessizliği kesti.
Sesin kaynağını dinlerken nefesimi tutarak durdum.
Hiçbir şey.
Sonsuzluk gibi hissettiğim şeyler için nefesimi tuttum ama tıklama durmuştu.
Yorgun halde, kendimi bir şeyleri çok düşünmeme neden olan uyku eksikliği olduğuna inandırdım ve bu yüzden gözlerimi kapatıp bir kez daha uyumaya çalıştım.
Tık tık. Tık tık. Tık tık.
Tıklama sessizliği bir kez daha delip geçtiğinde gözlerimi birden bire açtım. Eskisi gibi durmasını umarak hâlâ uzanıyorum.
Ancak ritmik tıklama daha hızlı ve daha hızlı, korkutucu olduğu kadar gıcık edene kadar daha hızlı ve daha hızlı şekilde hız kazanmaya devam etti.
Şimdi tamamen uyanıktım ve onun, üzerimde bazı kötü şakalar oynayan kardeşlerim olduğunu biliyordum. Usanarak dimdik bir şekilde durdum, gece lambasını açtım ve odamda olan boşluğa bağırdım.
"KES ŞUNU!!!!"
Tıklama durdu ve tam gece lambasını kapatmak üzereyken yeniden başladı. Çarpma sesine doğru yükselen tıklama.
Kalktım, çok sinirlendim, gıcık oldum ve sesin kaynağını aradım.
Gardırobumdan geliyordu.
Kardeşlerimin benim çıldırmamı bekleyerek orda saklanmayacağından hiç şüphelenmemiştim. Gardıroba yürüyerek kapıyı öfkeyle açtım.
Kardeşlerimden bir işaret yoktu.
Kimse yoktu.
Tıkırtı durmuştu.
Ancak aynanın üzerinden akan kırmızı bir el izi vardı. Sanki saniyeler önce yapılmış gibi tazeydi. Lekeye dokunmak için aynaya yaklaşıp elimi uzattım. Gürültülü bir darbeyle karşılanmak için.
Görür görmez kalp atışım bir an durdu.
Çürüyen bir el ve eğri büğrü parmakları olan bir yaratık -gece lambamın loş aydınlatmasından anlayabildiğim- kendimi ve onu ayıran bariyeri kırmak için cama çarpmaya başladı. Bir şekilde insana benzemesi onu daha da korkutucu hale getirdi.
Çenesi ayrılıyordu ve başı garip bir açıyla geri döndü. Göz çukurlarından sanki gözyaşıymış gibi kanlar akıyordu.
Bana baktı,sırtım ürperdi, her darbede daha kuvvetli bir şekilde cama vurmaya devam etti. Gözlerim donakalmıştı, hareket edemedim. Kulak tırmalayıcı nefes alış verişleri ve açık göz çukurları bana sabitlenmişti. Çok aç. Çok umutsuz.
Çarpma o kadar yoğundu ki ayna sallanmaya başladı ve aniden öne düştü.
Ayna sert ahşap zemin üzerinde bir milyon parçaya bölünürken yüksek sesle çatırdadı. Korkunun büyüsü bozuldu ve vücudumun kontrolünü tekrar ele geçirdim.
Tüm söyleyebileceğim peşinden gelen sesi tarif edemediğim. Yüreğimin ağzıma gelmesini sağlayan bir çığlık, bir ağlama ve bir iniltiydi. Yatak odasının kapısını açtığımda, koridoru hızla koştum ve kendimi banyonun ortasına atıp kapıyı kilitledim.
Karanlıkta bir bedenin sesini beklerken korkudan titriyordum. Beni almasını bekliyordum. Uzun tırnakların kapıyı gıcırdatmasını bekliyordum.
Hıçkırıklarımı tutarak duvara yaslandım ve dua ettim.
Muhtemelen yaklaşık 1 saat olmuştur bana günler gibi gelen. Tüm duyabildiğim sessizlikti. Sonunda kalp atışımın normale döndüğünü ve nefes alışlarımın hızını yavaşça ayarladığını hissettim.
Kalkacak kadar yeterince güvenli hissedinceye dek bekledim ve parmaklarımın ucunda yürüyerek küveti, aynayı ve tuvaleti geçip kapıya ulaştım.
Yavaşça tokmağı çevirdim.
Ama açılmadı.
Aniden banyo kapısının kilidinin kırıldığını hatırladığımda kaçınılmaz bir korkunun beni doldurduğunu hissettim.
Geri çekilirken, bunun kırılmış ayna ya da içinde bulunan yaratığın olduğu kadar kötü olmadığını düşünmüştüm.
Tekrar aynı şeyi yaşadım, gecenin geri kalanı için rahatlayarak serin fayanslara sırtımı yasladım. Ta ki bir ses duyana kadar. Benden bir metre uzakta bile değildi.
Tık tık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORKU HİKAYELERİ (Tamamlandı)
SonstigesKendi kendine kapanan kapılar, gecenin bir yarısı ensenizde hissettiğiniz nefes, karanlıkta gizlenen gölgeler, camın ardında gördüğünüz karartı, telefondan gelen garip sesler ve dahası! Korku hikayeleri dinlemeyi ya da anlatmayı seviyorsunuz, değil...