Yeni bölüm hedefimiz 370 yıldız wuhuuu! Yıldız verme hızınız çok güzel, aman nazar değirmeyelim <3
Keyifli okumalar :)
*
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Farkına vardığım şeyle gözlerimi dikiz aynasından çekmek neredeyse imkansız olurken derin bir nefes aldım. Düşünmeliydim. Hem de oldukça hızlı düşünmeliydim. Sahte kimliğimi tehlikeye atmadan Sarp'ı bu durumdan kurtarmalı ve bu durumun üstesinden gelmeliydim. Yanımda Sarp varken çıkıp adamlarla kavga edemezdim. Bir şekilde onları atlatmam şarttı.
Gözlerimi bir kez daha dikiz aynasına çevirdim. Ardımızdaki aracın plakasını aklıma tuttum ve sonra tekrar sesli bir nefes aldım. Göz ucuyla Sarp'a kısa bir bakış atarak, ''Sarp Bey?'' dedim.
Başını bana doğru çevirme gereği duymadan, ''Evet?'' diye mırıldandı.
''Şantiyeye gitmesek mi?''
Sorum Sarp'ın bakışlarını bana çevirmesine neden oldu. Gözlerim yol, ayna ve Sarp üzerinde sıra sıra gezinirken o da bedenini bana doğru çevirdi ve, ''Güzel fikir,'' dedi başını sallayarak. ''Çek ilk lunaparka da balerine binelim.''
Alay ettiğini biliyordum. Ama yine de umuduma tutundum. ''Gerçekten mi?''
Lunapark istiyorum desen kabul eder bence. Tekrar dene.
İç sesimin dediğini neredeyse yapacaktım ki, Sarp'ın asabi sesi buna mani oldu. ''Tabii ki hayır,'' diye söylendi Sarp. ''Saçmalama, Işıl. İşten kaytarma.''
Her şeyi işe bağlaması gözlerimi devirmeme neden oldu. Sanki insanların hayatlarının merkezinde işleri varmış gibi yapacakları ve niyetlendikleri her şeyi işe bağlamak zorunda mıydı?
Sarp'ı vazgeçiremeyeceğimi biliyor olsam da ikna etme çabalarıma devam ettim. En azından onu oyalayarak yolu uzatabilir, adamların harekete geçmek yerine sadece boş boş bizi takip etmelerini sağlayabilirdim.
''Ama Sarp Bey,'' dedim mızmız bir tonda. ''Bugün hava rüzgarlı. Şimdi şantiyede kum toprak, gözümüze kaçar,'' diye ekledim ve sonra mümkün olduğunca ayaklarıma baktım. ''Ayakkabılarım batar. Yeni aldım.''
Sözlerim Sarp'ın gözlerini bir kez daha bana çevirmesine neden oldu. Gözlerindeki şaşkınlık dikkatimden kaçmazken o da olabildiğince ayaklarıma ve sonra tekrar yüzüme baktı. Bakışlarında anlam veremeyen bir ifade vardı. Aylardır benim saçma davranışlarıma alışamamış gibi neredeyse hayretle bakıyordu bana. Nihayetinde yüzünü ekşitti ve, ''Bana ne senin ayakkabından,'' diye homurdandı.
Dudaklarımı birbirine bastırarak ona alıngan bir şekilde baktım.