*
Bizim mahallede en güzel Züleyha bakar.
En güzel Züleyha güler.
En güzel ben iç çekerim. Züleyha güldüğünde ona bakarken.
Birileri bir köşede tarihin her anını not ediyorsa eğer Züleyha'nın her gülüşüne benden bir iç çekişin denk düştüğünü mutlaka fark etmiştir. Onun o iri gözlerini küçücük yapan cömert gülüşlerinin bende onulmayacak yaralar açtığını da. Züleyha her güldüğünde ya bir sigara yaktığımı ya da göğe baktığımı da. Mutlaka.
Hayatta açılmayacak bazı kapılar vardır. Arkasında ne olduğunu bilmezsin. O kapılardan uzak durmak kolaydır çünkü arkasındaki şeyi özleyecek değilsindir. Bir de sınırlar vardır. Aşamayacağın, incecik bir çizgiyle belirlenmiş, kıyısına kadar gidip ötesine geçemeyeceğin sınırlar... İşte bu sınırlardan uzak durmak öyle kolay değildir. Çünkü öbür tarafta ne olduğunu bilirsin. Öbür tarafta dünyanın en güzel şeyi duruyordur, görürsün. Gördükçe çizgiyi aşıp karşı tarafa geçmek istersin...
Ama bu göründüğü kadar kolay değildir. Hem de hiç değildir.
Mesela tam şu an, hiç kolay değil.
Bir sürü çarşı pazar dolaşıp ihtiyacım olan ya da ihtiyacım olmayıp da ucuza düşürdüğüm birkaç parçayı, Adem abimin siparişlerini almış, arabama yüklemiş ve saatler önce Züleyha'yı bıraktığım binanın önünde durmuştum. Saat sekize çeyrek vardı. Dışarı çıkıp arabanın kaputuna yaslandım. Dudaklarıma da bir sigara tutuşturdum. Sonra sigarayı, Züleyha'nın beni tutuşturduğu gibi...
Bu kadar arabesk olmaya gerek yoktu aslında. Sonuçta beş senedir bu sevdanın sıcağında kavruluyor ama ölmüyordum. Bir ikindi vakti bana çatık kaşlarıyla bakan ela gözlü, cadaloz komşu kızına kalbimi kaptırmış, beş senedir hasretlik çekiyor ama yitip gitmiyordum. Böyle de yaşanıyordu. Uzaktan uzağa bakarak, arada sırada yanına denk düşerek, sürekli didişerek, hiç kavuşmayarak da yaşanıyordu. Zor olsa da. Bazen içim içime sığmasa da. Bir şekilde.
Böyle yaşanınca mutlu olmak da daha kolay oluyordu aslında. Mesela bugün Züleyha benim arabama bindiği için gönül ülkemde ulusal bayram ilan edilmişti. Koluna taktığı ince siyah lastik tokayı koltuğun kıyısına düşürdüğü için akşama havai fişek gösterisi vardı. Sonra bu sabah Fuat'la kavga ederken başımı kaldırınca pencereden bize baktığını görmüştüm. Hemen birileri koşup göğsüme bir sevinç madalyası iliştirmişti. Böyle de hayat güzeldi yani. Bazen güzeldi. Az güzeldi. Ama yine de. Bir şekilde.
"Kime desem derdimi ben bulutlar," diye mırıldanırken sigaramdan aldığım ilk nefesi yavaş yavaş koyuverdim. "Bizi dost bildiklerimiz vurdular."
Radyoda çaldığı için dilime dolanan bu türkünün neden bu kadar içime işlediğini pek anlamamıştım. Sonuçta doğduğumdan beridir aynı mahallede yaşıyordum. Yaşlı anam babamdan hiç uzağa düşmemiştim. Uzaklarda bir beklediğim de yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayalci
Humorha.yal.ci 1. (isim) Bir şeyi gerçekleşmiş gibi kabul edip zihninde tasarlayan kimse, ütopist. 2. (isim) Karagözcü. 3. (sıfat) Hayale kapılan, hayal kuran, hayalperest, hayalperver.