Her şey o kadar da kötü değildi.
Bunun tam aksine inandığım zamanlar olmuştu. İlk başta dünya başımıza yıkıldı zannetmiştim. Suat'la ikimizi, asla kavuşamayacak âşıkların olduğu bir hikâyenin başrollerine koymam yalnızca bir saniye falan sürmüştü. Aslı'yla Kerem, Ferhat'la Şirin, Leyla ile Mecnun oluvermiştik bir kısa an içinde. Yeşilçam filmlerindeki ağlayarak yatağa atladığım bile olmuştu, itiraf ediyorum. Ne bileyim, olan biten henüz çok tazeyken her şeyin en kötüsüne inanmak kolaydı işte.
Fakat sonra, annemin dizlerinde içli içli ağlarken ve kafamda kötü senaryoların içinde kaybolurken canım anamın "Ay yeter," dediğini duymuştum. "Gören de Âdem çekti Suat'ı vurdu zannedecek."
Dehşet dolu bir nefes ciğerlerimden içeri ıslık çalarak girmişti. "Vurur mu Suat'ı Âdem abim?" diye sorarken beynimde sağ kalan son üç hücre birbirlerini teselli etme gayretindeydi. "Vurmaz ya. Vurmasın. Niye vuruyor şimdi Suat'ı? Âdem abimin silahı mı var?"
Bir kere daha hıçkırmaya başladığımda annem "Züleyha!" diye bağırıp beni koltukta doğrultmuştu. "İyice aklını yitirdin kızım sen. Âdem neden Suat'ı vursun? Hangi devirde yaşıyoruz biz yahu? Git elini yüzü yıka çabuk. Kendine gel."
Böylece annem tarafından banyoya postalanmış, elimi yüzümü yıkamak zorunda bırakılmıştım. Bu esnada annemin, Suat'a âşık olduğumu öğrendiğinde hiç şaşırmadığını fark etmiştim. Sonra da bunun çok garip olmadığını. Annem uyanık bir kadındı. Kim bilir Suat'a olan sevdamı ne zaman anlamıştı da nicedir sana etmiyordu. Hem ona olan biteni en baştan açıklamak zorunda olmamak güzeldi. Sanki en başından beri her şeyi biliyormuş gibi dizlerinde ağlayabilmek güzeldi.
Elimi yüzümü yıkayıp beynime oksijen gidecek kadar nefes aldığımda biraz sakinleştiğim doğruydu. Hala gözlerim yaşlı olsa da kendimi üzüntüden verem olup mendile kan tükürecek gibi hissetmiyordum en azından. Tekrar annemin yanına dönerken önümü görebiliyordum. Bu güzel bir şeydi zira bu sayede annemin şefkat ve merhamet dolu bakışlarını görüp içimdeki kötü duyguları bir parça daha dağıtmayı başarabilmiştim.
"Şimdi ne olacak?" diye sormuştum yanına oturup.
Beni kendine doğru çekmiş, başımı göğsüne yaslamış ve "Bir şey olacağı yok," demişti. "Okulun bitmeden evlenemezsin, haberin olsun. Okulu bitir, ondan sonrasına bakarız elbet."
Suat'la evlenme fikri bir anda karşıma dikilince elimde olmadan kıkırdamıştım tabii. Ama bu kıkırtı çabucak kaybolup tekrar bir iç çekişe dönüşmüştü. "Peki, Âdem abim?"
Annem sıkıntıyla nefes aldıktan sonra "Bilmiyorum," demişti. "Neye kızdı acaba bu kadar? Önce onu öğrenmek lazım. Sonra bir hal çaresine bakılır."
Bu cümleler içime avuç avuç su serpmişti. "Bakılır, değil mi?"
"Bakılır tabii."
"Suat beni terk etmez, değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayalci
Humorha.yal.ci 1. (isim) Bir şeyi gerçekleşmiş gibi kabul edip zihninde tasarlayan kimse, ütopist. 2. (isim) Karagözcü. 3. (sıfat) Hayale kapılan, hayal kuran, hayalperest, hayalperver.