*
İnsanın bazen aklı durur.
Mesela bütün cesaretimi toplayıp, sonra peşi sıra derin derin nefesler alıp Suat'a mesaj attıktan hemen sonra benim aklım durmuştu. Yatağıma uzanmış ve gözlerimi kırpmadan tavanı izlemeye koyulmuştum. Dümdüz, bembeyaz tavana hayretle bakarken bu işi nasıl yaptığımı, nasıl olup da Suat'a mesaj atabildiğimi çözmeye çalışıyordum. Üstelik bir de saçma sapan bir şey sormuştum.
Peki, küçükken en sevdiğin çizgi film hangisiydi?
Keşke bunun yerine aptalın teki olduğumu yazsaydım diye düşünüyordum. Çünkü kendimi aptalın teki gibi hissediyordum. Ona mesaj atmanın yanlış bir karar olduğuna emindim ve cevap alamadığım her saniye daha da emin oluyordum.
Derken cep telefonumun bildirim sesini işitmiştim.
Aklımın durduğunu söylerken ne kadar ciddi olduğumu, bu sesi duyduktan sonra bir dakika daha tavanı izlemeyi sürdürmemden anlayabilirdiniz. Ancak bir dakika sonra telefonu elime alıp bildirime bakmayı akıl edebilmiştim. Ekranda Suat'ın ismini görmek, üstelik hemen yanına kondurduğum minik bir arı emojisiyle birlikte, inanılmazdı. Bu inanılmazlığı beş dakikada zor hazmetmiş ve zor cevap yazmıştım.
Sonra mesajlaşmamız devam etmişti. Bulaşıkları makineye dizerken Suat'a mesaj yazmaya çalışıyordum. Anneme kahvesini pişirirken de. Yemek yarışması programını izleyip yarışmacılar hakkında türlü yorumlar yaparken de...
Deli cesaretim bununla da sınırlı kalmamıştı üstelik. Bir de akşama doğru Bahar yengemin yanına gittiğimde gaza gelmiş, Yasemin'le ikimizin fotoğrafını yollamıştım Suat'a. Ellerim titreyerek. Sonra da alt dudağımı ısırıp etini kopara kopara gelecek cevabı beklemiştim.
Cevabın güzelliği kalbimi sızlatmıştı. Ve bundan kısa bir süre sonra kapı çaldığında kalbimdeki bütün arılar vızıldamaya başlamıştı. Bir kez daha. Aşkla.
Suat'ın gelmiş olması, benim için gelmiş olması –hayır, aksi bir ihtimali düşünmeyi bile reddediyordum- kalbimi çiçekli çayırlara döndürüyordu. O çayırlarda şarkılar söyleyerek koşmak istiyordum. Ama tek yapabildiğim karşısında sessizce oturmak ve kaçamak bakışlarla güzel yüzünü süzmekti. Bu sırada aynı yemek masasında, tam çaprazımda Âdem abimin oturduğu gerçeği de beni bir miktar geriyordu tabii.
Ne demiştim? İnsanın aklı bazen durur. Evet.
Mesela Âdem abim birden bir bana dönüp "Ayşem nasıl?" diye sorduğunda da olan buydu. "Rahat gidip geliyor musunuz?"
Beynim bir anda içi boşalmış ceviz kabuğuna dönüvermişti. Esen rüzgârla tıngır mıngır iki yana sallanıyor ve hiçbir işe yaramıyordu. Öylece Âdem abime bakmaktan başka bir şey yapamıyordum. Soru sanki somut bir nesneye dönüşmüştü ama neye dönüştüğünü çözemiyordum. Derken yüzümdeki bakışları hissettim ve bakışlarımı usulca karşımda oturan Suat'a çevirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayalci
Humorha.yal.ci 1. (isim) Bir şeyi gerçekleşmiş gibi kabul edip zihninde tasarlayan kimse, ütopist. 2. (isim) Karagözcü. 3. (sıfat) Hayale kapılan, hayal kuran, hayalperest, hayalperver.