*
Ben bir mezarın başında hiç ağlamadım. Babamı defnettikleri günü hatırlamıyordum bile. O zamanlar olan bitenin çok da farkında değildim, yaşım daha çok küçüktü. Babamın gittiğini ve bir daha gelmeyeceğini çok geç kavramıştım. Sonra çok ağladım tabii. Annemin kucağında, ablalarımın dizlerinde, okulda kuytu köşelerde epey gözyaşı döktüm. Hatta bayılana kadar ağladığım bir seferi bile hatırlıyordum, kimse beni susturamamıştı. Ama babamın mezarının başında hiç ağlamadım.
Aklım olan bitene ermeye başladığından beri her sene aynı gün, sabahın erken saatlerinde abdestimizi alıp hep birlikte mezarlığa geldiğimizi biliyordum. Babamla amcamın mezarları yan yanaydı. Herkes onların başında sessizce duasını okur, annemle yengem bol bol gözyaşı dökerlerdi. Ben hiç ağlamazdım çünkü ağlayamamanın yükünü Âdem abimin tek başına omuzlamasını istemezdim. Birlikte yan yana durur, bazen mezarların üstündeki çiçekleri sular, hiç konuşmazdık. Hep Âdem abim ağlamak ister mi diye merak ederdim. Ben isterdim çünkü. Ama Âdem abim ağlarsa diye de çok korkardım. O ağlarsa ne yapacağımı bilemezdim. O ağlarsa bir şeyler devrilecekmiş gibi hissederdim.
Bu sene babamın mezarının başında dua ederken biraz ötemde Suat vardı. Nasıl olmuştu bilmiyorum ama annemle ikimizi buraya o getirmişti. Âdem abim de annesiyle karısını getirmişti. Hep birlikte duamızı etmiştik. Annemle yengem yine bolca gözyaşı dökmüşlerdi. Bahar yengem çiçekleri sulamış, kurumuş yaprakları temizlemişti. Âdem abimle ikimiz de yan yana durmuştuk, hiç konuşmadan.
Bir ara babamın mezarının kıyısında otururken kulağına bir sır verir gibi alçak sesle Suat'ın burada olduğunu söylemiştim. Benim için burada olduğunu. Onu sevdiğimi. Onun da beni sevdiğini. Ve dünyanın en mutlu insanının ben olduğumu... Sonra bu, kendimi aptal gibi hissetmeme sebep olmuştu. Zira babamı, bu sözlerime nasıl bir tepki vereceğini tahayyül edecek kadar bile tanımıyordum. Kızar mıydı? Güler miydi? Endişelenir miydi? Bilmiyordum. Sadece başımı okşayıp bana gülümsediği bir anıyı hafızamda canlı tutabildiğim için yine öyle yapacağını hayal ediyordum. Burnuma bir öpücük kondurmuştu ve bıyıkları beni gıdıkladığı için kıkırdamıştım. Elimdeki tek seçenek buydu.
Ayrılma vaktimiz geldiğinde biz yine Suat'ın arabasına binmiştik annemle. Fakat binmeden önce Âdem abimin bizden tarafa uzun uzun baktığını görmüştüm. Belki de benim hüsnü kuruntumdu, bilemiyorum. Sonuçta Âdem abim önceden böyle şeyleri sorun ediyor değildi. Daha haftalar önce Suat'tan beni kursa bırakmasını isteyen ta kendisiydi. O yüzden bu bakışı çok fazla kafaya takmamaya, üstünde düşünüp anlamlar yüklememeye çalıştım.
Sessiz bir yolculuğun sonunda eve vardığımız da annem Suat'a teşekkür edip arabadan indi. Ben de baş başa kaldığımız bu bir saniyelik küçük bir anda ona gülümsemeyi ve dudaklarımı kıpırdatarak "Seni seviyorum," demeyi başardım. Ondan bir cevap duyamadım ama aşağı atlamadan hemen önce dudaklarına yayılan o sevda tebessümünü görmek benim için yeterli olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayalci
Humorha.yal.ci 1. (isim) Bir şeyi gerçekleşmiş gibi kabul edip zihninde tasarlayan kimse, ütopist. 2. (isim) Karagözcü. 3. (sıfat) Hayale kapılan, hayal kuran, hayalperest, hayalperver.