*
Suat'la baş başa iki saat geçirdiğim ve aklımın tam ortasına bir çengelli iğneyle tutturup durmadan anımsadığım o mutlu günün üzerinden üç gün geçti. Bu üç gün içerisinde mahallede Suat'la karşılaşmıştım elbette. Camdan sokağı izlerken kendisi manzarama da dâhil olmuştu bir defa. Hatta Bahar yengemin –kendisi Adem abimin karısıydı- yanına gittiğim gün kapıda karşılaşmıştık. Fakat bunların hiçbirinde selamlaşmadan öte bir diyalogumuz olmamıştı. Bir daha da ne zaman olurdu bilemiyordum açıkçası.
Bahar yengem benim Suat'a karşı beslediğim hisleri bilen iki insandan birisiydi. Diğeri de onun kardeşi, benim de ustam sayılan Nehar ablaydı. Sadece ikisine içime dökebiliyordum. Sağ olsunlar beni can kulağıyla dinliyor ve muhtemelen uygulamam gereken tavsiyeler veriyorlardı.
"Suat'la konuşmalısın."
"Ona bir adım atmalısın."
"Sonsuza kadar camdan Suat'ı izleyemezsin. Bir şeyler yapmalısın."
Bahar yengem âşık olduğunda bir şeyler yapan, harekete geçen türden bir kadındı. Bu sayede Adem abimle hızlıca evlenmişlerdi zira işler Adem abime kalsaydı henüz ikiz kızları Yasemin ve Nazenin dünyaya gelmemiş olabilirdi. En azından Bahar yengem böyle söylüyordu.
Nehar abla ise zamanında kocası Ateş ile konuşmadığı, ona aşkını itiraf etmediği için pişmanlık çekiyordu çünkü konuşulmayan şeyler yüzünden bir sürü zaman kaybetmişlerdi. "Böyle şeyler erkeklerin eline bırakılmayacak kadar mühimdir," diyordu her zaman. "Cinsiyetçilik yapmıyorum, yanlış anlama lütfen. Sadece biz kadınların daha pratik çözümleri oluyor bazı meselelerde. Bu bir gerçek."
Onlara hak veriyordum elbette. Ama hak vermek Suat'ın karşısına bırakın çıkmayı, çıkmayı düşündüğüm anda bile dilimin düğümlenmesine mani olmuyordu. Yapabilmek istiyordum. İnanın bana delicesine istiyordum ama yapabileceğimi zannetmiyordum. Suat'ın o güzel, o eşsiz yeşil bakışlarına bakıp ona karşı beslediğim hisleri anlatabileceğimi hiç sanmıyordum. Konuşamazdım. Dilim düğümlenir, aklım karışırdı. Normal diyaloglarda bile Suat ile konuşabilmek için büyük bir efor sarf etmem gerekirken nasıl karşısına çıkıp "Sana aşığım," diyebilirdim ki?
Diyemezdim. Bu yüzden elimde yalnızca onunla geçirdiğim kısıtlı anları tekrar tekrar düşünüp hayal dünyamda kaybolma seçeneği vardı. Ben de her çaresiz platonik gibi bunu yapıyordum.
Şimdi üç gün sonra, hem tiyatro kursum için hazırlanıyor hem de ayna karşısında bir Sezen şarkısı mırıldanıyordum. Bu defa üstüme bir elbise giymiştim. Tatlı bir turuncu rengindeydi ve ela gözlerimin içindeki bal rengini ortaya çıkardığını düşünüyordum. Dudaklarıma portakallı dudak parlatıcısı sürmüş ve kirpiklerimi maskarayla iyice uzatmıştım. Hava sıcaktı ve bu sıcakta katlanabileceğim makyaj da bundan ibaretti. Boynuma seçtiğim kolyeleri asarken "Başını göğsüme sakla sevgilim," diye haykırdım. "Güzel saçlarında dolaşsın elim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayalci
Humorha.yal.ci 1. (isim) Bir şeyi gerçekleşmiş gibi kabul edip zihninde tasarlayan kimse, ütopist. 2. (isim) Karagözcü. 3. (sıfat) Hayale kapılan, hayal kuran, hayalperest, hayalperver.