*
Biri yeryüzünü ayağımın altından bir anda çekip almış gibi hissediyordum. Boşluktaydım. Bir yere çakılacakmışçasına düştükçe düşüyor ama bir türlü çakılmıyordum.
Derken bir anda kendimi bin parçaya ayrılmış halde buluverdim. Hissettiğim korku, utanç, üzüntü ve hayal kırıklığı el ele verip beni bine böldüler. Sonra her bir parçamı kendi içinde bine daha. Her yere saçıldım.
Ömrümde unutamayacağım belli başlı şeyler vardı. Züleyha'yla geçirdiğim güzel anları hiçbir zaman unutamayacaktım mesela. Ya da saatler önce bana attığı o son bakışı. Âdem abimle biriktirdiğimiz, zihnime kazılı güzel anılar vardı. Onları da hiç unutmazdım. Tıpkı saatler önce beni alnımın çatından vuran keskin öfkesi gibi. Kör bir bıçakla yâdıma oyulmuş bir andı. Aynı kör bıçağın içimi ağır ağır deştiğini de unutmamak lazım.
Saat gecenin üçüydü. Üçü yedi geçiyordu tam olarak, duvardaki saat yalan söylemiyorsa tabii. Odamda tek başımaydım. Bunaltıcı bir yaz gecesini bölen ılık yağmurun sularıyla ıslanmıştım buraya gelmeden önce. Baştan ayağa hem de. Saçlarımdan yüzüme hala damlalar akıyordu ve hava kararınca aynaya dönen penceremden kendi yansımama bakıyordum. Sol gözümün çevresi şimdiden morarmaya başlamıştı ve dudağımın kenarından hafifçe kan sızıyordu.
Fuat'ın beni apar topar eve getirmesinin ardından ne olup bittiğini idrak etmekte güçlük çektiğim birkaç saat yaşamıştım. Karşıma oturup beni izleyen, sanki her an patlayacak bir bombaymışım gibi tetikte durup her hareketimi gözleyen ikizimden ses seda çıkmamıştı. Oysa "Ben sana söylemiştim," der zannediyordum. Demedi. Demesine gerek yoktu. Bana söylemişti.
Bir müddet sonra kabullenmek istemediğim bütün korkunç gerçekler aynı anda üstüme çökmüştü. Sadi'nin yaptığı şeyi tam manasıyla kavrayıvermiştim. Hafızamın derinliklerinde dolaştığımda, son zamanlarda Sadi'yi hep kıyıda köşede gördüğümü hatırlar olmuştum. Züleyha'nın kursunun önünde beklediğim bir gün uzaktan görmüştüm. Ama umursamamıştım. Sonra bir gün Züleyha'yla buluşmaya giderken görmüştüm. Yanından geçip giderken kıstığı gözleriyle beni izlediğini fark etmiş ama görmezden gelmiştim. Geçen dükkâna geldiğinde kendisine dikkat etmemek için büyük gayretler sarf etsem de Mehmet'in nerede olduğunu sorup durduğunu hatırlıyordum.
Sadi'nin böyle bir kalleşlik yapacağı aklımın ucundan geçmemişti. Gerçekten. Biz birbirimizi sevmezdik. Eskiden, yaşımız daha epey küçükken o da Âdem abinin etrafında dolaşırdı. Ama anlaşamazdık. Sürekli kavga eder, kavga ettiğimiz için Âdem abimden fırça yerdik. Sonra ben Âdem abiyle dükkânda çalışmaya başlayınca Sadi bizden uzaklaşmıştı. Sevinmiştim yalan yok. Kafam rahatlamıştı. Hala mahallede denk geldikçe birbirimize sataşıyorduk ama eskisi kadar sık görüşmediğimiz için pek sorun çıkmıyordu.
Arada sırada Sadi benim hakkımda densiz laflar ederdi. Asabımı bozduğu çoğu seferde gırtlağına çökmemem için Fuat beni zor zapt etmişti. Fakat o zamanlar ettiği bu densiz laflar temelsizdi. Kimse kulak asmazdı. En fazla gülüp geçerler ya da beni kızdırmak için onu desteklermiş gibi yaparlardı mahalledekiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayalci
Humorha.yal.ci 1. (isim) Bir şeyi gerçekleşmiş gibi kabul edip zihninde tasarlayan kimse, ütopist. 2. (isim) Karagözcü. 3. (sıfat) Hayale kapılan, hayal kuran, hayalperest, hayalperver.