*
Mutluluğun benim ikinci kimliğim olduğu zamanlardaydık. Yani şöyleydi, kendimi tanıtmak için önce Suat Alazlı diyordum, sonra mutlu. Mutluluk memleketimmiş gibi, anladınız mı? Sevdama karşılık bulmak, beni huysuz mahalle delikanlısından yolda gördüğü tüm tanıdıklara gülümseyen, çocuklarla top koşturan ve annesinin ricasıyla perdeleri asarken bile gülümsemeyi bırakmayan bir adama dönüştürmüştü. Fuat'la birlikte evin camlarını silerken dahi neşem eksilmiyordu, düşünün.
Nasıl eksilsindi ki? Her sabah penceremde Züleyha'nın gülüşünü görerek başlıyordum güne. Arkada da mütemadiyen Sezen çalıyordu. Daha kahvaltı etmeden içimin bahçeleri çiçek böcekle doluyordu yani.
Sonra gün boyu Züleyha'yla iletişim halinde olmanın güzelliği de artık hayatımın başköşesindeydi. Bana sık sık mesaj atıyordu. Bazen sadece sıkıldığını söylüyor, bazen hakkımda sorular soruyor, bazen ikizlerle konuştuğu ses kayıtlarını yolluyordu. Hepsini tekrar tekrar dinleyerek eskitiyordum. Ses kayıtlarına her zaman ikizler dâhil olmuyordu tabii. Züleyha'nın kendi kendine delirip bana bir şeyler anlattığı sesler de geliyordu arada telefonuma. Onları da zevkle dinliyor, sonrasında Züleyha'ya takılmak için malzemeler topluyordum.
Bütün bu ses kayıtları içerisinde bir favorim vardı elbette. Bir tanesinde Züleyha bana bir şeyler anlatırken, ona güleceği bir mesaj yazmıştım. Mesajı okuyuşu anlattığı şeyin ortasına denk gelince Züleyha'nın sözlerini bölen bir kahkaha düşmüştü kayda. Sonra sevgili yârim bunu yanlışlıkla bana yollamıştı. Ve ben o kahkahayı o kadar çok sevmiştim ki hayatımın arka planında sürekli, tekrar tekrar çalmasını talep ediyordum.
Sevdiğime kavuşmanın beni biraz şımarttığı ortadaydı, kabul ediyorum.
O pazartesi sabahı Fuat bizimle kahvaltıdaydı. Misafirlerimizi günler önce evlerine yolcu ettiğimiz için ailecek baş başa bir sofradaydık. Annemin televizyonda, kayıp insanları arayan bir kadının programını izlediği, babamın gazeteden spor haberlerini okuduğu, Fuat'ın da bana bir şeyler anlatıp durduğu sıradan bir sabahtı.
"Beni işe bıraksana," dedi ikizim, anlattığı şeyler nihayet tükendiğinde. "Arabam tamirde biliyorsun. Uğraşmayayım şimdi otobüs, metrobüs."
Keyfim olduça yerinde olduğu için başımı salladım. "Üç dakika içinde arabada olursan bırakırım." Bunu söylememin hemen ardından sofradan kalktım. Ellerimi yıkayıp annemin yanağına bir öpücük kondurduktan sonra evden çıktım. Fuat da çabucak peşimden geldi. Bir elinde evrak çantasını taşıyor, diğer eliyle onu kapatmaya çalışıyor, bu sırada bana söylenmeyi de ihmal etmiyordu. Neşeli bir görüntüydü.
Arabaya bindiğimizde ilk işim cep telefonuma bakmak ve Züleyha'nın yolladığı fotoğrafı görüp sevinmek oldu. Bana kahvaltı için yaptığı kreplerin bir görüntüsünü yollamıştı. Biraz yamuk yumuklardı fakat bunu dile getirmedim elbette. Bunun yerine ona gülümsediğim bir fotoğraf çekip yolladım. Bunu Fuat'ın tiksinen bakışları altında yapmak biraz sinir bozucuydu ama olsun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayalci
Humorha.yal.ci 1. (isim) Bir şeyi gerçekleşmiş gibi kabul edip zihninde tasarlayan kimse, ütopist. 2. (isim) Karagözcü. 3. (sıfat) Hayale kapılan, hayal kuran, hayalperest, hayalperver.