1100 oyu geçtiğimizde yeni bölüm gelecektir. Keyifli okumalar!
Züleyha'nın gözlerinin içine bakarken kendimi çok uzun bir yolculuktan eve dönmüş gibi hissediyordum. Bütün şehri yalın ayak gezip nihayet kendi kapımda durmuşum gibi. Bütün yorgunluğum diniyordu. Birileri önüme bir bardak çay koyuyor, bu sırada sobadan kestane kokuları geliyordu. Güzeldi yani Züleyha'nın gözlerine bakmak. Onun da bana bakması. Aynı anda.
Arabamın yolun ortasında aniden durup kalmasıyla bana attığı pası gole çevirdiğime inanıyordum. Züleyha'yla baş başa saatler geçirmiştik. Marketten aldığımız abur cuburları yiyerek, birbirimize sıradan sorular sorup muhabbet ederek geçen saatlerdi bunlar. Bir de onun elini tuttuğum gerçeği vardı tabii. Bir ihtimalimin oluşuyla öyle gaza gelmiştim ki kendimi birden bire Züleyha'ya elimi uzatırken bulmuştum. Sizin için basit bir hareket olabilir bu. Siz belki her gün kendi Züleyha'nıza elinizi uzatıyorsunuz, o da tutuyordur. Lakin benim için öyle değildi. Benim için bu, bir deli cesaretiydi. Züleyha elimi tutmasa ne yapardım bilmiyordum.
Züleyha elimi tuttuğunda da ne yapacağımı bilememiştim.
Eli avucumun içindeydi. Kulağa bir masal cümlesi gibi geliyordu ama gerçekti. Bir varmış bir yokmuş, Karagöz bir gün Züleyha'nın elini tutmuş. Bak sen şu işe.
Kalbim bir anda kulaklarımda atmaya başlamıştı. O an en yakın camiden selâmı verseler bile duymazdım. Her şey inanılmaz bir gürültünün içindeki derin bir sessizlikte yaşanıyor gibiydi. Saatler durmuştu, buna emindim. Pencereden neşeyle sarkan tüm çocuklar pervazda öylece kalmıştı. Balonların gökyüzünde sabit bir yeri vardı o an. Kısa bir an. Züleyha'nın elini tuttum diye.
Bu da yetmemiş, arabamın içinde oturup abur cubur yerken Züleyha'nın en sevdiği şarkıları, en sevdiği hayvanları, en çok korktuğu canavarı ve daha nicesini öğrenmiştim. Bunları öğrenirken onunla beraber gülmek, eğlenmek, ara sıra laf dalaşına tutuşmak ama bu sırada birbirimize cips ya da kurabiye uzatmak o kadar güzeldi ki ancak bu kadar güzel olabilirdi.
Fakat her güzel şey gibi o anlar da bitmişti. Saçma bahanelerim en sonunda tükenmiş, beraber geçirdiğimiz bu mukaddes saatleri arabanın motorunu ateşleyerek noktalamıştım. Eve dönüş yolunda ikimizin de yüzünde sakin tebessümler vardı. Bu tebessümler, dönüşlerin her zaman gidişlerden daha kısa sürdüğü gerçeğinin üzerine hiç değilse bir gül ağacı gölgesi, bir bahar serinliği düşürüyordu. Bu tebessümler benim biricik ihtimalimi altın tozlarıyla süslüyordu.
Züleyha'yı evinin önünde indirirken kalbim bir köşeden Âdem abimi görecek olmanın korkusuyla kasılsa da Allah'ın sevdiği kulu olmalıyım ki kimseye yakalanmadan bu işi de kotarmıştık. Bu sırada annemin beni aradığı ve Zeliha'yı bir yerlere götürmemi istediği gerçeğini tamamen unutmuştum. Fakat bunun çok sıkıntı çıkaracağını zannetmiyordum. Çıkarsa da umursayabileceğimi sanmıyordum. Zira bütün dertler kapımın ardında sıraya girse ben Züleyha'yla bugünü yaşamayı seçer, sonra o dertlerin her biriyle tek tek güreşe tutuşurdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayalci
Humorha.yal.ci 1. (isim) Bir şeyi gerçekleşmiş gibi kabul edip zihninde tasarlayan kimse, ütopist. 2. (isim) Karagözcü. 3. (sıfat) Hayale kapılan, hayal kuran, hayalperest, hayalperver.