Özür dilerim özür dilerim çok çok özür dilerim bu kadar geciktiğim için...(
Herkese merhaba. Bu bölümün kaçıncı versiyonu bu bilmiyorum ama sonunda yazdım. Günlerdir tek bir harf bile yazamamam yetmezmiş gibi bir de yazdıklarımı beğenmeyip kenara bırakıyordum. Ve sonunda bitti. Yaklaşık dört beş saatimi alan bölüm tam olarak içime sindi. Bakalım sizler ne diyeceksiniz?
Bu arada bölümün şarkısı pek bölümle alakalı değil ama yeni öğrendiğim bir şeyin anısına bıraktım şarkıyı. Kaan Tangöze'nin Ahusu adına bıraktım buraya. Selam olsun sana Ahu Paşakay 😶
Kasıklarımdaki sancı ile Zeyrek'in kollarında kımıldandım. Hala uyku halinde iken elimi karnımın altına atıp usulca okşadım. Günlerdir buna benzer küçük sancılarım oluyordu ve hemen geçiyordu. Bu yüzden başıma bir sürü bekçi diken Zeyrek'e hiç bahsetmemiştim bu durumu. Zeyrek'in karnımın üstündeki elini kaldırıp kenara bıraktıktan sonra iki elimi yatağa dayayıp yataktan doğruldum. Oldukça büyük olan karnım en ufak hareketimde bile beni yorup nefes nefese bırakırken bir de bu sancılar eklenmişti nefessiz kalmama.
Yataktan yavaşça kalkıp bir elimi karnımın altına bir elimi de belime atıp odanın içinde turlamaya başladım. Genelde böyle sancılarım olduğunda yürürdüm ve bu sancılarımın geçmesine yardımcı olurdu. Ama şimdi hiçbir işe yaramıyordu. Aksine sancım git gide artıyordu. Karnıma giren şiddetli sancı ile ağzımdan oldukça sesli bir inleme çıkmıştı. Olduğum yerde durup hafifçe eğildim. Sancımın azalmasını beklerken bir kez daha şiddetli bir sancı girmişti karnıma ve bu sefer daha sesli inlemiştim.
Yataktaki kımıldanma ile doğrulduğumda Zeyrek'in uyanmış ve etrafa anlamsız bakışlar attığını gördüm. İlk başta yanındaki boşluğa bakır ardından odada gezdirdiği gözleri beni bulunca "Güzelim niye ayaktasın?" diye sordu buğulu sesi ile. Hala uyanamamıştı.
Gözüm saate kaydığında saatin sabahın üçü olduğunu gördüm.
Ciğerlerime derin bir nefes doldurduktan sonra "Sa-sanırım doğ-uruyorum." diye fısıldadım acıdan kesik kesik çıkan sesimle. Zeyrek bir anda ayağa fırlayıp yanıma geldi ve "Çabuk çabuk hastaneye gidiyoruz. Ayakkabıların nerede, annemi uyandırayım yok yok önce çantayı hazırlayayım... İlk ne yapacaktım ben?" diye kendi kendine telaşla konuşan Zeyrek ile derin bir of çektim. Ama ben hepsini anlatmıştım ona.
"Hayatım biraz sakinleşir misin? Bak ilk önce doktoru arayıp haber ver ardından üzerine bir şeyler giyin ve bana da giyinmem için bir elbise getir. Sonra gidip Naz'a durumu haber ver. Lütfen sakinleş o kadar da kötü değilim tamam mı? Daha suyum gelmedi ama sancılarım şiddetli ve her an doğumum başlayabilir." dedim yüzünü avuçladığım Zeyrek'in dudaklarına küçük bir öpücük kondurup kafasını toplamasına yardımcı olmak adına.
Zeyrek sonunda toparlanıp dediklerimi yapmaya başladığında ilk başta telefonundan doktoru arayıp durumu haber verdi. Ardından benim için dolaptan triko bir elbise ve yatmadan önce çıkardığım sütyeni alıp yanıma geldi. Üzerimdeki pijamaları titreyen elleriyle çıkarıp kıyafetlerimi giydirdi. Açıkçası bunu yapması çok işime gelmişti. Zira artan sancılarım canımın acısından başka bir şeyi düşünmemi engelliyordu.
Zeyrek işini bitirdiğinde çekmeceden bir toka çıkarıp bana uzattı ardından üstüne bir şeyler geçirmek için soyunma odasına geçti. Ona söylediğim şeyi hatırlaması iyi olmuştu. Yaklaşık üç haftadır doğumum başladığında neler yapmamız gerektiğini sürekli olarak Zeyrek'e anlatıyorum ve saçlarım için toka vermesi bu talimatlar arasındaydı. Belimi geçen saçlarımın doğum esnasında yüzüme yapışmasını engellemek için topuz yapmayı düşünüp bunu ihmal etmemek adına Zeyrek'e de söylemiştim. Neyse ki ben unuttuğum halde o unutmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEMİRHAN
ChickLitAcıyla kıstığım gözlerimi aralayıp Zeyrek'e baktığımda dişlerinin arasından tıslayıp, "Nereye gitmeyi düşünüyorsun bakalım sen ha? Bir şeyleri daha tam kavrayamamışsın sen sanırım ama ben sana anlatayım bundan sonra buradasın ve benim izin verdiğim...