*İstanbul'un eski komşuluklarını koruyabilen mahallelerinden birisiydi Menekşe Mahallesi. Renkli renkli sıralanan müstakil evlere ve küçük aile apartmanlarına ev sahipliği yapardı. Çevresinde bir üniversite vardı, ailesinden ayrılmak istemeyen her gencin çalışıp kazandığı başarılı bir üniversiteydi.
Sokakta oynayan çocuklara salçalı ekmek veren Cevriye Ninemiz vardı. Tatile giden komşularının bitkilerine bakması için anahtarını verdiği Nurgül Abla vardı. Altın günlerinde yeğenini, amcasının torununu, sülalesinin tüm erkeklerini evermeye çalışan olmazsa olmaz Ayşe Teyze vardı. Mahalleye sık sık hayır yapan, yaptığı böreği komşularına dağıtmaktan çocuklarına yedirmeyi unutan annem vardı. İki ayağı bir çukurda olsa yine de koşup gelecek Esra Teyzem vardı.
Bizim mahallemizde var, vardı. Genç delikanlısından tutun, gece yarılarına kadar top koşturan küçük çocuklarımıza kadar..
Ben bu mahalleyi terk etmiştim tam 14 ay önce.
14 ay sonra da, bir erkek için bunun değmeyeceğinde karar kılmış ve gurbette karıncasına bile hasret kaldığım memleketime dönmüştüm..
"Kuzum!" Diyerek tekrar sarıldı annem ve yanağıma sulu bir öpücük kondurdu. Kaçıncı kez tekrarlamak zorunda kaldığımı sayamadığım hareketi yaparak, tişörtümün kenarını yukarı kaldırıp kafamı eğdim ve yanağımı sildim.
"Rica ediyorum tükürüksüz öpelim!" Abimin sitemi karşısında tam ona teşekkür babında öpücük atacaktım ki, yanıma yaklaştı ve kulağıma eğildi. "İkide bir yapma şu hareketi, ben bile göbek deliğinin koordinatlarını ezberledim."
Yoktu ona öpücük falan, hanzo.
"Kız Zeynep, çok büyümüş ya bu!" Diyerek camdan seslenen Cevriye Nine'nin siyah demirli camına yaklaştım. "Bana yaptığının aksine, hayat seni gençleştirmiş, sultanım."
Cevriye Nine kıkırdayarak ince ellerini demirlerin arasından geçirdi ve yanaklarıma ulaştı.
Cevriye Nine yanaklarımı taciz etmeyi bıraktığında, mahallenin diğer güzel insanlarıyla da hasret giderdim ve iki katlı fıstık yeşili müstakil evimize ilerlemeye başladık.
"Mavi şeytan!" Diye bağıran tanıdık bir sesle arkamı döndüm hızlıca. Tekin Abi'nin kollarını açıp bana baktığını görmemle sevinçli bir çığlık kaçtı dudaklarımın arasından. Beni unuttuklarını düşünüp korkmaya başlamıştım doğrusu. Koşarak kollarımı boynuna sardığım sırada abimin homurtusunu duyabiliyordum. "Bu da herkesi benden çok seviyor, nankör."
Tekin Abi'yi kollarımla boğmayı bırakıp bu sefer Fiko'ya döndüm. Evet, o benim abim değil oyun arkadaşımdı. Çocukken diğerlerinin aksine ona abi demezdim, ağız alışkanlığı yoktu.
"Artık saklanamayacak kadar büyümüşsün, zilli." Dedi çocukluğumuza göndermeler eşliğinde. Küçükken ben karşımdaki insanı göremediğimde, onun da beni göremediğini sanardım. Bu yüzden beni kapatamayacak kadar ince bir direğin arkasına saklanıp defalarca yakalanmışlığım vardı.
'Of! Nasıl buldun beni Fiko ya?!' Diyerek küskünce kollarını göğsünde bağladı ve dudaklarını büzdü küçük kız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pembe Düşler Mahallesi
Teen FictionBir insana ne zaman aşık olursunuz? Çocukken, o gol atmak istediği için onun yerine kaleye geçtiğinizde mi? Yoksa, saatlerce beklediği salıncak sırasını size verdiğinde mi? Hazal, bu sorunun cevabını biliyordu. Fakat cevabı bilmesi gereken kişi, o d...