*
*"Pardon?" Dedi abim oturduğu yerde doğrulup, gözlerini kısarken.
Kaan Abi'ye döndü ve eliyle sanki ben bir insan değil de bibloymuş gibi işaret etti, "Bu Giray'dan mı hoşlanıyormuş?"
Göz devirdim, "Bu demezsek yalnız, ayıp oluyor."
Bu sefer ikisinin bakışları da bana dönmüştü. Kaan'ın kaşları konu bu mu dercesine havalanmış, abimin gözleri ne diyon lan sen dercesine kısılmıştı.
Şirince gülümsemekle yetindim.
"Cevapla, hadi," dedi abim telaşlı bir sinirle. Duyacağı cevabı sabırsızlıkla bekliyor, ama bir yandan da korkuyordu sanırsam.
Tam ağzımı açmıştım ki, kurtuluşum olan annem girdi araya. "Ay Hakan, sanane? Kaç yaşında kız Hazal, senin küçük kız kardeşin değil."
Kaan sinirle arkasını yaslandı, eliyle çenesini sıvazladı ardından ayağa kalktı. Ve bunların hepsini en fazla 5 saniyede yaptı. Abim henüz anneme cevap bile verememişti.
"Zeynep Sultan haklı, kalk gidelim biz," dedi abimi kolundan tutarak.
Abim gözlerini kısmış annem ve bana dik dik bakarken, Kaan onu sürüklemeye devam etti.
Fakat bu abime işlemiyordu, tam kapıdan çıkarken işaret parmağını bize doğrulttu.
"O hep benim küçük kız kardeşim!"
*
*"Hop, zırtolar!" Diye şen şakrak bir girişle, arkadaşlarının yanına kuruldu Fiko.
"Boşu kes," dedi Hakan sertçe. Kendisinden beklenmeyecek kadar aksi ve tersti bugün.
Fiko'nun kaşları havalandı anında, "Hayırdır la?"
Tekin, bardağını masaya koyduktan sonra sersemce gülümsedi. "Hiiiç."
"İyi ki abartma dedik amına koyayım," diye homurdanarak Tekin'in önünde ki bardağı çekti Kaan.
"Oğlum," dedi Tekin arkasına yaslanırken. "İçmek benim hoşuma gidiyor. Abartmayı seviyorum, biliyorsunuz."
Kelimeleri ara sıra birbirine dolanıyordu.
"Harbiden niye getirdik biz bunu ya?" Dedi Hakan, Tekin'e bakıp yüzünü buruştururken.
Maalesef ki, hepsi haklıydı. Tekin adabıyla içmeyi bilmez, her seferinde durması gereken yeri fazlasıyla geçer, gecenin sarhoşu ya da çakırkeyifi olurdu.
Fiko da kendisine hemen bir bardak bira dolduran Rıfat Abi'ye, teşekkür manasında kafasını salladı.
"Sen niye içmiyorsun lan? Tekin'i bırakırız sokak kenarına, boşver sen onu," dedi alayla Kaan'a bakarak Fiko. Tekin gerçekten alay konusu olmak için idealdi. Fiko Sevda'nın paspası olmadığı zamanlar hariç.
"Yok be oğlum, içesim yok bu gece," dedi Kaan önünde ki bardakla oynarken.
"Valla bence en çok bu gece içesin varmış gibi ama sen bilirsin yine de," ardından yaramazca gülümsedi. "Dağıt, beraber toplayalım."
Kaan'ın dudaklarına umarsız, ve içten olmaya çok uzak bir gülümseme yerleşti. "Dağıtırsam, toplayamam."
Kafası dönen Tekin bile şok içinde Kaan'a dönerken Kaan kahkaha attı.
"Dağıtacak ne var ki dağıtayım oğlum? Saçmalama," dedi gülerek.
"Ya siz bu gece Yaparsın Aşkım yapmıyor muydunuz?" Dedi Tekin, sallanan kafasını durdurmaya çalışarak.
"Yapmıyorduk kardeşim, izliyorduk." Dedi Kaan kinayeli bir sesle.
"Heee, pardon. Neyse işte. E ne işimiz var burada bizim?"
"Salak," diye homurdandı Hakan. "Bunu bir buçuk saat önce sorman gerekiyordu. Şimdi mi aklına geldi?"
Dudaklarını büküp omuz silkti Tekin. "Ne bileyim siz içeceğiz diyince ben de sorgulamadım."
Hakan göz devirip cıkcıklarken, Fiko dalgın bir şekilde Kaan'a bakıyordu.
"Sen iki oldu içmiyorsun bizle, noluyor lan?"
"Ne olacak oğlum, arabayı ben sürüyorum. Tekin piçi gibi sorumsuz muyum ben?"
"Hop, hop. Tekin'e laf yok, Tekin bir tanecik." Dedi Tekin gülerek.
"Öyle olsun bakalım," diye mırıldandı Fiko. Fakat sesinden de inanmadığı anlaşılıyordu.
Zaten inanmaması da gerekiyordu.
Hakan'ın çalan telefonu masayı sessizliğe gömerken, Hakan sıkıntılı bir nefes verdi ve telefonu kulağına götürdü.
"Efendim anne?"
Kaan'ın dudaklarına alaycı bir gülümseme yerleşirken, Fiko sırıtarak birasını yudumladı.
Zeynep Hanım, oğlunu yeterince azarladıktan sonra üstüne bir de nutuk çekti ve artık eve gelmesini tamı tamına üç kez vurgulayarak telefonu kapadı.
"Zeynep Sultan vurdu ve gol!" Tekin dalga geçerken, Hakan ona dik bir bakış attı ve birasını tek dikişte bitirdi.
"Ben kaçar. Hazal ben yokken evdekileri bana karşı kışkırtıp, sokağa attırır falan.."
Hakan'ın gidişine neşeli gülüşler eşlik ederken Tekin iyiden iyiye kafayı bulmuş, kendi söylediğine kendi gülecek kıvama gelmişti.
"Ulan Tekin, bir Allah'ın günü ağız tadıyla içirsen olmaz değil mi?! İlla sarhoş olup, günü mahvedeceksin. Pes.."
Fiko, Kaan'ın arkasından geçip Tekin'i kolundan tutup kaldırdı.
"Ben bunu eve götüreyim. Sen daha oturacak mısın?" Kaan kafasını hayır anlamında salladı hiç düşünmeden. "Yok, oturmam."
Fiko, Tekin'i zorlukla ayakta tutarken cüzdanına ulaşmak için elini cebine sokmaya çalıştı. Kaan göz devirdi, "Hesabı öderim ben, sen götür şu ayyaşı."
Fiko derin bir nefes verdi, "Bir an hiç söylemeyeceksin sandım. Hadi uçtuk biz."
Kaan onların ardından gülerken, Hakan'ın da hesabı kendine kitlediğini farketti. Alayla bir küfür savurdu ve hesabı ödemek için ayaklandı.
Rıfat Abi'yle kısa bir muhabbetin ardından hesabı ödedi, ve cebinden bir miktar daha para çıkardı.
"Erhan, kardeşim dört-beş şişe ayarla. Benim arabanın bagajına koy."
Erhan kafasını kaldırıp, kaşlarını kaldırdı. "E abi bugün içmedin hiç?"
Kaan, bıkkınlıkla dudaklarını üstünkörü yaladı. "Soru sorma Erhan, yap."
"Tamam abi, kızma."
Kaan son bir kaç defaya kadar arkadaşlarının yanında hiç içmemezlik yapmamıştı. Huyu da değildi, yapmazdı.
Ancak içtiği zaman çenesi düşerdi, şu zamana kadar bundan hiç gocunmamış ve endişelenmemişti.
Fakat şimdi arkadaşlarına anlatmadan önce, kendisine anlatması gerektiği şeyler vardı.
İçecekse, tek başına içmeliydi.
*
*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pembe Düşler Mahallesi
Teen FictionBir insana ne zaman aşık olursunuz? Çocukken, o gol atmak istediği için onun yerine kaleye geçtiğinizde mi? Yoksa, saatlerce beklediği salıncak sırasını size verdiğinde mi? Hazal, bu sorunun cevabını biliyordu. Fakat cevabı bilmesi gereken kişi, o d...