İş görüşmesi

45 3 0
                                    

Yolda delice, insanlara çarparak koşan bir kız mı?

Bu Yaprak'tan başka kimse olamazdı. Üniversite sınavı bu gündü. Sınava tam 10 dakika kalmıştı ama Yaprak varamıyacaktı galiba. Barış yolda koşmakta olan Yaprak'ı yine aradı. Yaprak telefonu açtı ve nefes nefese kalmış bir şekilde dedi:
- Barış, sınav başlamadı, değil mi?
Barış endişeli bir şekilde dedi:
- Yaprak, 10 dakika kaldı, gelemezsen sonraki aya kalıcak bak.
- Geldim, geldim. 5 dakikalık yolum kaldı, merak etme.
- Daha hızlı koş!
- Tamam!- dedi ve telefonunu kapatdı. Hızlı bir şekilde koşarken düştü ve dizini yaraladı. “Aaah,” dedi dizini tutarak. Sonra yeniden kalktı ve koşarak gitdi. Vardığında her kes sınava giriyordu. Kelimenin tam anlamıyla tam zamanında gelmişti. Barış onu gördüğünde gülümsedi ve “Sonunda gele bildin.” dedi.

Barış yine yakışıklılığından ödün vermemişti ama biraz sarı sakalları görünüyordu. Ona başka bir hava katıyordu bunlar ama Yaprak onu sakalsız daha çok severdi.

Sınavdan çıktıkdan sonra Barış dedi:
- Diplomamızı alacağımıza eminim.
- Hadi inşallah.- dedi Yaprak büyük bir umutla.

1 ay sonra...
Evet, o beklenen gün geldi ve bekledikleri gibi diplomalarını almışlardı. İlk Barış öğrendi ve hemen Yaprak'ın evine koşarak haber verdi. Sevincinden halasının yanında onu kaldırdı ve döndürdü. İkisi de sevinçden havalardaydılar. Yaprak gözyaşlarını bile tutamamıştı. Halası ağlayarak sadece, “Her zaman mutlu-luktan ağlayın!” demişti.

Ve üzerinden uzun bir zaman geçdi. Galiba bu uzun zaman sadece 3 aydı. Barış şirketde işe başlamıştı. Kendi şirketiydi. Babaannesi vefat etdikden sonra kimsesi yoktu ve şirketin işleri-ni en yakın arkadaşına devr etmişti. Şimdiyse eniversiteti bitirdiği için şirketde çalışmaya başlamıştı. Şirket-lerin bazıları İzmirde idi ve görüş-meler için oraya sık-sık gidiyordu.

Ve şimdi hikayemize başlıya bilirik:)

                           ★★★
Güneş ışıkları odayı ışıklandırıyordu. Yaprak gözlerini yavaş yavaş açtı ve saate baktı. Saat 7-yi 10 geçiyordu. Kalkıp hazırlandı. Bu gün iş görüşmesi vardı. Çok heyecanlıydı. Artık 24 yaşı vardı ve kendisine bir iş bulmalıydı ve bulmuştu da. Yani eğer kabul edilirse çalışacaktı. Aynanın karşısına geçti ve uzun saçlarını ta-radı. Boyu 1.65 olmuştu. Üniversite döneminde boyu uzamıştı ve şimdi boyu normaldı.

Saçını topuz yaptı ve sanki bir iş ka-dınıymış gibi giyindi. Giyimi böyleydi:

Çok güzel yakıştırmıştı ve üzerine de çok güzel oturmuştu. Evden çıkarken annesine dedi:
- Anne, bak, nasılım?
Annesi duygulanarak baktı ve dedi:
- Canım kızım benim ya. Çok güzel olmuşsun.
Yaprak İstanbula yerleşmişdi yeniden. Aynı evde kalmaya devam ediyordu annesi ve babası ile birlikte. Eskiden olduğu gibi. Annesi Yaprak'ın mürve-tini her şeyden çok görmek istiyordu. Babası bunu dile getirmese de o da çok istiyordu bunu. Artık 24 yaşında idi. Kendisi daha erken olduğunu düşünse de yine de artık Barış'la bir şeylerin ciddileşmesini o da çok istiyordu. Ama Barış düşünmüyordu galiba. Her zaman işlerle uğraşırdı. Dosyalarla oyalanıyordu hep. Bazen gün boyunca konuşamıyorlardı. Sık-sık İzmir'e giderdi. Ama buraya geldiğinde elinden geldiği kadar Yaprak'la ilgilenmeye çalışıyordu. Birlikte zaman geçiriyorlardı. Ama bu Yaprak'a da ona da yetmiyordu.

Yaprak tam evden çıkarken telefonu çaldı. Ekranda yazılan “Sarı fırtına'm” yazısını gördüğünde gülümsedi. Bu Sırık'tan sonra ona takılan ikinci takma addı ve Yaprak bunu çok sevmişti. Tabi bir “Sırık” kelimesinin yerini alamazdı.

Telefonu açdı ve kulağına götürdü. “Efendim aşkım?” dedi. Barış telefo-nun diğer ucundan gülümseyerek, “Sadece günaydın demek ve sana bolca şans dilemek için aradım.” dedi. Yaprak gülümsedi ve “Dile ya, çok ihtiyacım olacak.” dedi. “İhtiyacın olucak mı? Senin gibi başarılı bir mimar nasıl kabul edilmez bir işe? Yapma Yaprak.” Bu dedikleri Yaprak'ı mutlu etmeye yetiyordu. "Hadi inşallah, biliyor musun kahvaltı bile yapmadım.” " Neden? Yapsaydın ya, böyle gidilmez.” “ Kendime güzel bir simit alırım, mis.” gülümsedi. Barış güldü ve “Seni senden daha iyi tanıyorum Yaprak. Sırf sabahları yoldan geçerken simit almak için aç gidiyorsun. Oradaki çocuk mutlu olsun diye.” Yaprak utandı, dediği doğruydu. Barış bunu nasıl anlamıştı acaba? “Her sabah yapamıyorum bunu. Her sabah kahvaltı etmeden gidemem. Simitle bu karın doymuyor.” Barış güldü. “Tamam, ben gitdim, akşam ararım seni.” “Tamam Amazon kızı, benim de işlerim var biraz zaten.” dedi. “Hadi bye.” dedi Yaprak ve kapatdı telefonu.

Kendi çalışıp araba alana kadar otobüsle gidiyordu her yere. Ya da babası götürürdü ama bu sefer uyuyordu babası. Onu da uyandırmak istemedi ve otobüsle gitdi.

İş yerine vardığında büyük bir heyecan vardı kalbinde. Bir kaç iş yerine gitmiş ve hepsine kabul olsa da oraları sevmemişti ama burası hayal etdiğinden bile güzel bir yerdi. Ve de kabul olunması zordu. Çok etkileyici konuşması gerekiyordu. Gidip gideceği odanın kapısını çaldı. İçeriden “Gelin.” sesini duyduğunda hafifçe kapıyı açdı. İçeri girdi gülüm-seyerek ve heyecandan titreyerek. İçeride annesi yaşlarda çok güzel giyimli bir kadın vardı. Hatta etekleri pişti olmuştu. Kadın “Oturun.” dedi nazikce. Yaprak hiç bir şey demeden oturdu. Kadın elini uzatdı ve dedi:
- Merhaba Yaprak hanım, ben Gönül Karaman ve bu gün iş görüşünüzü ben yapacağım.
Yaprak kadının elinden tutmuştu ve “Memnun oldum.” dedi. Sonra kadın elini çekti ve dedi:
- Şimdi bana bu işi neden istediğinizi söyleyin.- Kadın artık ciddi bir surat ifadesi almıştı yüzüne. Yaprak heyecanına yenik düşmedi ve hazırda olan cümlelerini dedi:
- Her zaman mimarlık hayalım olmuştur. Her zaman duvarlara evler çeken sonra altına hiç bilmediği bir şekilde karalayıp onu imzası sanan, insanların bu resmi gördüklerinde onun olduğunu bilip çektiği evin mükemmel olduğunu düşleyen bir kız oldum ben. Kendime hedef tahtası bile hazırlamıştım. Önce üniversite ve sonra iş bulmak geliyordu. Biliyor musunuz bunu söğleyince çekinmem gerek ama ben çekinmeden söylemek isterim ki, bundan önce bir kaç iş yerine gitdim ve hepsi beni kabul etdiler. Ama ben her zaman gözünü zirvelere dikmiş bir kız oldum ve daha iyi bir yerler aramaya koyuldum. Ben kendimi hep güçlü, her kesin parmakla gösterdiği ve ayakları üzerinde dura bilen bir kız gibi hayal etdim çoğu kız gibi. Ama benim hayal etdiğim bir şey asla hayal olarak kalamaz! Bu doğamda yok. Ve anlıyacağınız şimdi buradayım. Daha iyisini yapmak için.

Evet, evet, evet. Tanıdığımız Yaprak yoktu artık. Hep üşengeç, tembel bir Yaprak görürdük biz ama hayır, artık öyle değildi. Yaprak 180 derece değişmişti. Bunu her kes göre bilirdi ve bunu büyümesine, akıllanmasına bağlıyoruz. 

Gönül hayranlıkla baktı Yaprak'a. Her kes gibi o da Yaprak'ın gözündeki kararlılığı gördü ve yürekten bir tebessüm etdi. Böylelikle bir kaç soru daha sordu ve sonra kararları bir kaç güne ona bildireceklerini dedi. Yaprak hiç bir şey demeden oradan çıktı ve taksiyle evine gitdi.

Eve vardığında içinde garip bir heyecan vardı. Acaba kabul edilmiş miydi?

                            ★★★
Eve girdiğinde annesi yüzüne heyecanla baktı ve “Ne oldu kızım?” dedi merakla. Yaprak tebessüm edip annesini rahatlatacak bir ses tonuyla dedi:
- Her şey harika gitdi annecim. Cevap-lar bir kaç gün sonra bana belirtile-cek.
Annesi “Tamam.” der gibi başını salladı ve mutfağa geri döndü. Yaprak yorgun bir şekilde odasına girdi ve telefonunu açdı. Barış'tan bir kaç mesaj gelmişti. Ona geri cevap yazmak yerine aradı. İkinci çalışda açdı Barış. Yaprak dedi:
- Barış? Nasılsın?
- İyiyim, sen?
- Harikayım. Görüşme iyi geçti.
- Sana söylemiştim. Senin içten gelen o sözlerine kim olsa hayran kalırdı.
Yaprak gülümsedi. Sevdiği adam'ın ona bu kadar destek vermesi çok güzeldi. Onu daha çok heveslendiri-yordu.
- Teşekkür ederim.- dedi utanarak. Biraz konuştular ve sonra Barış, “Yarın sabah görüşürüz.” dedi sevine-rek. Yaprak da sevindi sevdiği adamı göreceği için.

Bir YapBar Hikayesi💗Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin