KALDI BİR

37 2 0
                                    

Alarmsız uyanmak Ege'nin hoşuna gitmişti. Uyumanın ona iyi hissettirdiğini fark etti. Yatakta bir süre gerinip döndü. Yastığına sarılıp tekrar gözlerini kapattı. Çok hoş bir his sardı içini. Ama fazla uzun sürmedi. Gözlerini açıp bir çırpıda kalktı. Biliyordu ki birkaç saniye daha kalkmasa yeniden uyuyabilirdi. Dolaptan eşofmanlarını çıkartıp hazırlandı. Ne zamandır koşmuyordu. Kulaklığını aradı. Her zamanki gibi dolanmıştı. Çözerken dışarı kadar çıktı. Telefona gelen bildirimleri kontrol etti. Kayda değer bir şey yoktu. Rastgele bir şarkı açtı. [R.E.M. - Losing My Religion] çalmaya başladı. Gülümsedi: "Bugün güzel olacak."

Sahil kıyısında nefes nefese kalana kadar durmadan koştu. Bir ağacın dibine çöküp soluklandı. Etrafı inceledi uzun uzun. Aklına bir zamanlar kulaklığıyla müzik dinlemek yerine Ece'yle konuştuğu günler geldi. Sabahları erkenden kalkıp farklı şehirlerde olsalar da telefonda konuşarak koşarlardı. Ece bazen rüyalarını anlatırdı. Hatta bir keresinde Ege'ye seni gördüm rüyamda diye anlatıyordu.


EGE — Evet biliyorum gördüğünü.
ECE — Nasıl biliyorsun?
EGE — Gece dörtte arayıp anlattın ya bana hatırlamıyor musun?
ECE — Aa öyle mi olmuştu. Hatırlamıyorum valla.

Ege aklında kalanları anlatmış ve gülüşmüşlerdi. Ege bir an duraksayıp uzun uzun daldı yine o ana. Ürperdi. Nasıl böyle günlerden o ana gelinmişti. Bu kadar mutluyken nasıl bu hale gelmişlerdi. Bazı sorulara cevap bulamıyordu. Evde kendini bekleyen üç yüz kırk yedi tane daha fotoğraf vardı. Ehh bir nevi vedalaşma gibiydi ve Ege vedaları hiç sevmezdi. Yolu yine koşarak eve döndü. Dolaba koşup soğuk bir suyla ödüllendirdi kendini. Aklında güzel bir kahvaltı fikri vardı. Öncesinde duşa girdi. Üzerini değişip aşağı inerken Ece'nin gönderdiği fotoğraflardan oluşan duvarı izledi. Eksiliyordu fotoğraflar anbean. Bir fotoğraf daha çıkarttı duvardan geçerken. Kahvaltı hazırlarken tezgâha koydu fotoğrafı. Dolaptan malzemeleri çıkartırken bir yandan da gülüşünü izliyordu. Kısılan gözlerini, sağa sola uçuşan saçlarını. Gülüşüyle gülümsetebilen biriydi. Ege hislendi biraz. Filtre kahvesini alıp salondaki masaya götürdü. Kahvaltılıkları da getirdi. Bu sefer olmaz deyip unuttuğu tablayı da aldı en son. Başını yatırıp paketteki son sigarasını yaktı. Yaktıktan sonra fark etti daha kahvaltı yapmadığını. Söndürmeye de içi elvermedi. "Bu sefer de önce sigara içip sonra kahvaltı yapalım" dedi. Karşısındaki fotoğrafları seyre daldı. Önce ne taraftan söksem, hangisini çıkarsam diye düşünüyordu. Uzaktan bile net olarak görebiliyordu hangi fotoğraf, hangi zaman, hangi anı... Ezberindeydi hepsi. Duvardan sökmesi sadece ortadan kaldırmak içindi. Ruhundan da çekip çıkartamazdı ki veya Emir'in deyişiyle aklından...

Kahvaltı sırasında Ahmet aradı.

AHMET — Ege Bey yakınım size. Siparişinizi bırakabilirim.
EGE — Zamanlama harika, buyur gel seni bekliyorum Ahmet abi.
AHMET — Tamam beş dakikaya oradayım.

Bu sırada telefonu tekrar çaldı, hatta Emir vardı.

EGE — Tamam abi görüşürüz.

Çağrıyı sonlandırıp Emir'in çağrısını açtı:

EGE — Rüyanda beni mi gördün Emir?
EMİR — Niye seni göreyim rüyamda?
EGE — Bilmem bu saatte aramazdın pek.
EMİR — Dün gece biz ne konuştuk. Geçmişte gördüm hatırlayamadım.
EGE — Hande hanıma vurulduğunu, aklından çıkmadığını falan filan anlatıp durdun hep.
EMİR — Hadi canım öyle dememişimdir.
EGE — Hatta bugün evlenme teklif edeceğinden bahsettin.
EMİR — İşte burada ele verdin kendini. Ben niye evleneyim? Gayet memnunum halimden.
EGE — Yok yani ilk dediğim olabilir mi? Tamam ben ele verdim de kendimi sen daha beter ele verdin şimdi kendini.
EMİR — Ya ben seni niye aradığımı unuttum. Lafı niye buralara getirdin. Hah şey diyecektim. Nereye gidiyorsun? Aldın mı biletini?
EGE — Henüz karar vermedim. Gidip gitmemek konusunda da kararsızım aslında. Arabam olmayınca dışarı bile çıkasım gelmiyor.
EMİR — Arabayla değil uçakla gideceksin zaten akıllı. O arabayla bir hafta da bir yıllık benzin yakarsın sen.
EGE — Orası öyle de ne bileyim işte. Araba ne durumda?
EMİR — Hallettik şu an yapılıyor.
EGE — Nasıl yani yapılıyor derken? Şu işin sırrını bir açıklasana. Ben arkadaşa sordum iki aydan önce binemezsin dedi.
EMİR — Meslek sırrı. Söylenmez.
EGE — Bir kaportacı olmadığın kalmıştı zaten.
EMİR — Yalansa yalan de ruh kaportacısı değil miyiz?
EGE — Senle laf yarıştıramayacağım. Ahmet abi gelecek zaten birazdan. Haa şu kedinin sahibi hakkında bir şey var mı?
EMİR — Ahmet abinin orada ne işi var? Yok bir haber. Biz bulamadıysak kimse bulamaz sahibini.
EGE — Bir şey istemiştim onu getirecek. Mobeseden kedi oraya nasıl geldi göremez miyiz acaba? Ana yolda nede olsa?
EMİR — El aleme güldürtme beni. Kedi için mobeseye mi baktıracağız. Sahibi çıkmazsa sahiplendiririz olur biter.
EGE — Valla bu dünyada biri baktıracaksa o senden başkası olamaz Emir. Benim iki gündür bulamadığım kadınla beş saat içinde buluşup olayı çözdün.
EMİR — Teşekküre gerek yok efendim. Elimizden geliyor yapıyoruz.
EGE — Haspam azcık da mütevazi olsan keşke.
EMİR — Hadi hadi kapat bir yığın randevu var bugün.
EGE — Haberdar et beni gelişmelerden görüşürüz. Bak yine kapattı yüzüme.

Zil çaldı. Ahmet elinde siyah poşetle Ege'nin siparişleri getirdi.

EGE — Gel abi kahve ikram edeyim istersen.
AHMET — Yok otoparka geçeceğim. Vaktim olsa gelirdim.
EGE — Abi ben anlamam ki nasıl yapılır edilir.
AHMET — Deneye deneye öğrenirsin. Zor değil.
EGE — Hadi bakalım, iyi günler kolay gelsin abi.
AHMET — Sağ ol sana da hoşça kal.

Ege durup güldü kendine. İzinden bu yana neler oluyordu böyle. Poşetten malzemeleri çıkardı. Bir hediye kutusu vardı içinde şaşırdı. Paketin üstündeki nota baktı:

"Sevgili Ege, yıllardır biriktiririm bu tarz şeyler. Sende antika seversin. Bu hediyeyi kabul et."

Ege daha da meraklandı ve açtı kutuyu. İçinden çıkanlara şaşırdı. Antika bir cep saati, çakmak, tabaka, tespih ve ağızlık vardı. Aynı motifler, aynı desenler. Bunları bulmak ne kadar zordur diye düşündü. Telefona sarıldı hemen.

EGE — Ahmet abi ne gerek vardı, çok özel bir şey bu. Sende kalsaydı keşke.
AHMET — Bende daha çok var. Sana yakışacak. Kullanmamazlık etme.
EGE — Çok teşekkür ederim abi valla çok duygulandım.
AHMET — Güzel günlerde kullan.
EGE — Sağ olasın abi kendine iyi bak.
AHMET — Sende Ege.

Ege bir yandan mutlu olmuştu diğer yandan hüzünlenmişti. Diğer malzemelere bakıp sigara sarmaya çalıştı. İlk başlarda zorlandı ama kendine göre bir yöntem bulmuş işi kolaylaşmıştı. Tabakayı doldurmuştu. Kafasını kaldırıp baktığında fotoğrafları unuttuğunu fark etti. Ayağa kalkıp duvara geldi. Bunu bir anda yapmazsam bitmeyecek bu deyip fotoğrafları sökmeye başladı. Fotoğraflara bakmamaya çalışıyordu. Yine de aralarından bir fotoğrafı ayırıp gömleğinin cebine koydu. Sonra gömleğinin cebinden çıkartıp kutuya attı. Çünkü dayanamadı ya hepsi gitmeliydi ya da hiçbiri. Kutudan tekrar çıkartmak istedi ama karışmıştı. Ege sinirlendi bulana kadar aradı o fotoğrafı. Bulduktan sonra kenara ayırdı. Diğer bütün fotoğrafları bitene kadar çıkarttı duvardan. Fotoğraflar bittiğinde duvarın hali içler acısıydı. Her yerinde izler
vardı. Ege duvara dönüp "Sen birde içimi gör" dedi.

           Fotoğrafların bulunduğu kutuyu kucakladı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Fotoğrafların bulunduğu kutuyu kucakladı. Garajdan motosikleti çıkarıp sahile indi. Kutudan farklı bir fotoğraf alıp yaktı çakmağıyla. Aynı fotoğrafla tabakasından çıkarttığı sigarasını yaktı ve izlemeye başladı fotoğrafların yanışını. Tütün içini yaktı. Direndiği gözyaşını saldı artık. Süzülüp gitti yüzünden. Silmek istemedi. Her şey yanana kadar başında bekledi. Arından tekrar yola düştü. Hırdavatçıdan boya malzemeleri aldı. Ardından boyacıya geçti. Hangi renk olsun diye sorulduğunda az düşünüp mavi deyiverdi. Her şeyi halledip döndü eve. Sağı solu toparladı.

Üzerini değişip kolları sıvadı. Telefondan meşhur şarkıyı açtı. Bir sigara yakıp dudaklarıyla tuttu. Duvarı düzlemeye başladı. Boşluklara alçı çekti. Bir gün bin bir emekle hazırladığı bu duvarı kendi elleriyle bu hale getireceği aklının ucundan geçmezdi. Boyayı hazırladı. Başladı: "Duvarları maviye boyadım, maviyi çok seversin."

Uğraşmıştı ama güzel olmuştu. Boş duvara karşı bir sandalye çekti. Tabakasından bir sigara daha çekti. Cebinden fotoğrafı çıkarttı. Masaya koydu. "Kaldı bir" deyip gülümsedi. Sigarayı yakıp derin bir nefes çekti. Ucundan son fotoğrafı da yakmış küllüğe bırakmıştı. "Bu duvara bir şey yapmak lazım. Çok boş kaldı" dedi. Düşüncelere daldı.


YANILGIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin