Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın :)
Arkadaşlar lütfen okuyun
Lütfen
Lütfen
Lütfen
Çalıştığım için bölümler geç geliyor. Bende bilirim aceleyle yazıp, saçma sapan bölüm yazmayı lakin gönlüm el vermiyor. Elimden geldiğince kafam sakin ve kendimi vererek yazmaya çalışıyorum. Bu yüzden bölümler geç geliyor. Bu konu da sizden özür dilerim.
Karşımda ki yelkovanın neredeyse ilerlemediğine şahit olmak üzereydim. Lakin ilerliyordu. Gözlerimle görüyordum fakat beklemek dünyanın en sıkıcı eylemiydi. Karşımda ki kadına baktım. Gözlükleri gözünde meşgulmüş gibi görünüyordu. Bilgisayarda sosyal medyada takıldığının farkındaydım. Sıcakladığım için ceketimin önünü açtım. Dizlerim üstünde duran çantamı yanıma koydum ve bacak bacak üstüne attım. Mert sözünü tutmuş bir psikoloğa gelmiştik. Bir saatten fazladır odadaydı. Ne konuştuklarını? Neler anlattıklarını aşırı merak ediyordum. Anormal derecede normal olmadığımızın farkındaydım. Bu garip geliyordur belki size, anormal olmadığımızı düşünecek kadar aklımı kaçırmadan psikolog ile görüşmemiz gerekti. Dudaklarım arasından sıkıntılı soluğum boşluğa döküldü. Sekreter kadın başını kaldırıp, bana baktığında ona tuhaf tuhaf baktım. Bu onu korkutmuş olmalı ki gözlerini kaçırıp, ekrana çevirdi. Sonunda kapı açıldığında başımı hızla o yöne çevirdim. Mert, omuzlarında görmediğim fakat çöken ağırlık ile dışarıya çıktı. Ağırca ayağa kalktım. Bakışlarımız buluştu. Güneşin battığı karanlık bir ormanı hatırlatan gözlerinde her şey gizliydi. Bütün duygularına duvar örmüştü.
"İyi misin?" diyerek tereddüt etsem de konuştum. Başını bir kez olumlu şekilde sallayıp "Seninle de konuşmak istiyor" deyince kaşlarım havaya kalktı. Çantamı alıp, odaya doğru yürümeye başladım. Mert'in yanından geçerken bileğimi tuttu. Bileğimden bedenimi yayılan elektrik kalbimin hızlanmasına sebep oldu. Ona baktım "Sen iyi misin?" sorumu sadece o ve ben duymuştuk. Bileğimin iç kısmını başparmağı ile okşadığında göz kapaklarımı kıstım. Bedenime yayılan huzurla derin bir nefes aldım. Bileğimi bıraktığında beyaz ahşap kapıdan içeriye girdim. Kapıyı kapattım. Arkamı döndüğümde annem yaşlarında bir kadınla karşılaştım. Adını elbette biliyorum. Odaya girmeden önce kapının pervazının hemen yanında duvara asılmış isimli yazı tahtası vardı. NİL BAŞBUKE... Biliyorum. Soy ismini okuduğumda gülmemek için kendimi zor tutmuştum.
"Berrak?" diye sorarcasına konuştuğunda kadına dikkatle baktım. Tatlı güler yüzlü biriydi. Koyu kahverengi saçlarını arkadan toparlamıştı. Gözlerinde ki gözlüğün üstünden bana bakarken, bembeyaz odada aykırı duran kahverengi masaya baktım. Ardından masanın önünde duran sandalyeye doğru ilerlerken, doktor ayağa kalkıp, bana elini uzattı "Ben Nil." Dediğinde uzattığı elini sıkarken "Memnun oldum. Berrak bende." Diyerek onun gibi gülümsemeye çalıştım. Beyaz derili sandalyeyi göstererek oturmam için işaret verdi.
Sandalyeye oturup, çantamı kucağıma dizlerimin üstüne koydum. Kahverengi gözlerini bana dikmiş bakarken "Nasılsın iyi misin?" diyerek konuştu.
Düşündüm "Normal. Yani iyiyim de denebilir" dedim.
"Pekâlâ, Mert bana bazı şeylerden bahsetti" deyip elinde bulunan küçük not defterine bakıyordu.
Kaşlarımı çattım "Ne gibi?" diyerek sakince konuştum.
"Oğuzhan diye bir adamdan. Senin eski sevgilinmiş." Deyip duraksadı ve devam etti "Mert'in bu kadar içini açacağını tahmin etmemiştim. Belli ki gerçekten kafası karışık." Dediğinde nefesimi tuttum. Nasıl kafası karışıktı? Hangi konu da karışıktı? Beni sevmiyor muydu? Yoksa Oğuzhan'ın da dediği gibi Derin'i unutamamış mıydı? İlişkileri ne boyutundaydı bilmiyordum. Onun anlattığı kadar hâkimdim her şeye. Peki ya sakladıkları?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seni Çok Güzel Seveceğim
Novela Juvenil"Onu kıskanıyorsun" diye eğlenir bir ses tonuyla konuşmuştu. "Çokta değil" diyerek hızla yanıtladım onu. "Ama kıskanıyorsun" dediğinde "Belki biraz" dedim sinirle. "Sonuçta kıskanıyorsun" dediğinde tekrar "Mert lütfen" diyerek sinirle soludum.