Ölüm bazı zamanlarda ceza, bazen armağan olur. Bizde bunun bedelini öderiz.
"Hayır! Ölüyor! Hayır,hayır olamaz,hayır hayır. Uyan!"
Genç kız yere çökmüş bir şekilde ellerine bakarak ağlıyordu. Babasının kanı her yerdeydi. Acı çığlıkları dört bir yanı sarmıştı. Boğazı kesiklerle dolu olan babasını kafasını tutarak onu uyandırmaya çalıştı. Ama çok geçti. Babasının uyandığını göremeyince gözleri yeniden doldu. Her yer bulunıktı.
Yere çökmüş bedenini kontrol edemiyordu. Şiddetli bir şekilde sarsılıyor, yumruk yaptığı ellerini kafasına vuruyordu. Çaresizlik bütün bedenini sarmıştı. "Ne yapacağım? Ne yapacağım?" Şiddetli bir şekilde ağlıyordu.
Çıplak bacakları,elleri,yüzü,saçları babasının kanına bürünmüştü. Babasını kaybetmeyi kaldıramıyordu. Onu kurtaramamak denizde boğuluyormuş gibi hissettiriyordu.
Çığlıkları duyan orta yaşlardaki kadın topuklularını umursamadan lavobaya koşturdu. Korkudan bayılacak gibiydi. Evin kapısının açık olduğunu görünce endişe tüm benliğini kaplamıştı. Küvetin içindeki her yeri kanlarla kaplı olan kocasına gördüğünde güçlü bir çığlık koparıp kocasının yüzünü avuçlarının içine aldı. İlk aşkını kaybetmesinin acısını yaşıyordu. Yıkılmıştı. "Uyan! Uyan,lütfen uyan. Hayatım,gözlerini kapamamalısın."
Hıçkırarak ağlıyordu. "O... öldü." Kızının bağırmaktan kısık çıkan sesini duyunca şoktan bayılacağını sandı. Kocasını koruyamamıştı. Kızına döndüğünde harap olmuş bir şekilde ona baktığını gördü. Ağlamaktan şişen gözleri,mor göz altları ve kanlı vücudu ile korku filminden çıkmış gibiydi. Kızını kaybetmeye göze alamazdı. Çin'de yaşamak tehlikeydi. Hele ki siyasi sorunların içinde yaşanıyorsa katlanılmaz bir hal alıyordu.
Kızının yere çökmüş yüzünden tutup kendisine sabitlediğinde kızı ona baygın gözlerle bakıyordu. Kızı gözünün önünde ölüyordu. Onu bu işlere başından sokmamalılardı. "Burda yaşamana izin veremem." Genç kız hızlı bir şekilde kafasını delirmiş gibi yana sallıyordu. "Hayır,hayır,hayır,hayır,hayır olmaz. Ben... ben yaşayamam,olmaz."
Ülkesinden kopamazdı. Ülkesinden başka bir yere giderse büyük sorunlar yaşayacağını biliyordu. İnsanlar -özellikle Asya ülkeleri- Çinlilerden pek haz etmezlerdi. Hükümet yüzünden toplum ceza çekiyordu. Yaşadığı ülkeden nefret ediyordu. Hükümet çok acımasızdı,ırkçılardı,Müslümanlar'dan nefret ediyorlardı. Toplumdan bazı insanlar bunları desteklerken bazı kısımlar ise kınıyordu. Katlediyorlardı.
"Hayır,beni gönderemezsin." Genç kız ölü gibiydi.
- - -
"Sınır tarafında yaşadığımızı biliyorsun Yeroin. Güvenli bir hayat kurmanı istiyorum. Ve sana söyleceğim şey
arkana bakmadan git."Genç kız kaşlarını çatıp ayaklandı. "Peki sen? Seni burda nasıl yalnız bırakabilirim anne." Kızının sinirle söylediği şeyle kaşlarını çattı. Onu üzmek istemiyordu ama mutluluğu için yapmak zorundaydı.
"Baban sırf milletvekil diye öldürüldü diyorum sana! İç savaş çıkabilir. Git buradan." Yeroin acı gerçeğin yüzüne vurulmasıyla gözleri doldu. Sözde ülkesi Cumhuriyet ile yönetiliyordu. "Kore'de hiçkimsem yok! Tek başıma nasıl ayakta duracağım?" İkiside o kadar gergindi ki nefes alışverişleri istemeden hızlanıyordu. Kızının inadını anlayamıyordu. Ona güzel bir yaşam sunmak istiyordu,ölmesini değil.
"Baban öldürüldü diye meclis ayakta. Özel askerlerle donattılar evin çevresini! Durumun tehlikesini anla artık." Yeroin daha fazla dayanamıp koltuğa oturduktan sonra başını ellerinin arasına alınca ağlamaya başlamıştı bile.
"Ne yapacağız?" Kızının bu haline dayanamayıp önüne çöktüğünde yüzünü avuçlarının arasına aldı. İkisininde ağlamaktan gözleri şişmişti.
"Meclis koruma kararı çıkartmış. Kore'ye giderken yanında görevli asker olacakmış. Tek olmayacaksın." Genç kız sinirle göz yaşlarını sildi. "O askerlerle hiçbir yere gitmem! Onlar yüzünden oluyor her şey! Bıktım anlıyor musun anne? Bu çatışmanın içinde büyümekten yoruldum."
Savaşlardan ölesiye nefret ediyordu.
Kızının omuzlarından tutup onu sakinleştirdiğinde saçlarını öptü. "Merak etme iyi olacağız... Sana eşlik edecek olan asker Yan An adındaki bir genç. Hükümet tarafından asker olmaya zorlanmış. Onun içinde bir kaçış bu.Emin ol iyi anlaşacaksınız."
"Peki sen anne? Tek başına nasıl yaşayacaksın bu lanet yerde?" Kızının sesi yükseldiğinde onu susturdu. "Şşş! Sessiz ol." Askerler bu konuştuklarını duysalar hoş şeyler olmazdı. Vatana İhanatten hapis yatabilirlerdi. "Ben iyi olacağım ve sonrasında yanına geleceğim. Şimdi ise eşyalarını hazırla,yarın sabah uçuşun var."
"Bu kadar çabuk mu? Okulum ne olacak!? Hangi çabalarla girdim biliyorsun değil mi?" O kadar çok sinirlenmiştiki dediklerini duymuyordu bile. Babasını kaybettiğinden hızlı duygu değişimi yaşıyordu. Annesi psikolojisinin kötüye gittiğini biliyordu. Babasının cesedini görmüştü. Durum hiç normal değildi.
"Her şeyi ayarladım. Kalacağın ev,okulun,yaşayacağın şehir. Her şey hazır." Genç kız annesine sinirle baktıktan sonra koşarak odasına çıktı. Annesinin ondan habersiz her şeyi kurması gücüne gitmişti. Kötü bir hayat yaşamaktan korkuyordu. En azından ona eşlik edecek bir arkadaşı olacaktı. Bir asker gibi asık suratlı,dominant birisinin olmasını istemiyordu.
Yatağının önündeki penceresinden etraftaki askerlere bakarken sert gözlerle her yere bakan askerle göze geldiğinde yüzünü buruşturarak perdeyi sertçe kapadı.
Babasını bir daha göremeyecek olması onu en çok yaralayan şeylerden biriydi. Babasını öyle gördüğü gün kendini öldürmeyi bile düşünmüştü. Ama bir korkak gibi cesaret edememişti. "Baba acı çekiyorum,yardım et. İçten içe ölüyorum." Boş duvara bakarak bir psikopat gibi konuşuyordu.
"Ölü vücudun gözümün önünden gitmiyor baba."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Racism | Lee Taeyong ✓
FanfictionTaeyong ne kadar soğuk gözüksede çok merhametliydi ancak yanlışlıkla bazı hatalar yaptı,sadece yanlışlıkla. "Gülümsediğinde kalbimde oluşan hissi bilmiyorsun." -Taeyong @thelivarina| 2020 Lee Taeyong. ✓ Tamamlandı.