"Endişeden ölmek üzereyim." Baygın gözlerimi Johnny'e çevirdim.
Yeroin koskoca 2 hafta boyunca okulda yoktu.
Sıkıntıyla ellerimi saçıma geçirdim. Ve görüşümde olan tezgahla bir süre bakıştım. O neredeydi? Resmen yeryüzünden kaybolmuştu. Ona ulaşmaya denemişti,pratiği bile bahane etmişti ama ne aramalarına ne de mesajlarını görmüştü. Zihnim hiç olmadığı kadar bulanıktı,ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum.
"Onu bekle." Johnny bakışlarını benden çekerek pencereden baktıktan sonra pencerenin önüne oturduğum duvarda bağdaş kurdum. Onu bulamıyordum ve bu beni çok sinirlendiriyordu. Sıkıntıyla elimi alnımla sıvazladım.
Birini sevmek ve onun yolunu gözlemek çok yorumcuydu. Bundan vazgeçersem dağılırmış gibi hissediyordum. Ancak garip olan şeyde şuydu; pişmanlık hissetmiyordum. Düşmekten korkarken nasıl onu sevebilirdim?
Üzüleceğini bile bile onu sevmem... çok acınasıydı. Bilinmezliğe yatmıştım.
"Hey,şu seninki değil mi?" Johnny'in söyledikleriyle çantamı kapmam gibi onun penceresinden bakmam bir oldu. 1 kat yukarıda olsakta yüzünü net bir şekilde görebiliyordum. Göz altları gerçekten mosmordu ve bu beni rahatsız etmişti. Neden ağlamış gibiydi,onu üzen bir şey mi olmuştu?
"Berbat görünüyor. Ot içmiş gibi şu gözlere bak kıpkırmızı..." bu dedikleriyle sinirlendiğimi hissettim. Sınırını aşmamalıydı. "Dediklerine dikkat et." Tek omzundan sarkan çantasını düzelttikten sonra merdivenlerden inmeye başladı.
"Taeyong öyle demek istemedim." Johnny arkamdan bana seslendi. Ancak umrumda değildi. Evet, arkadaşımdı,ama arkadaşım olması sınırını aşabilme hakkını ona vermezdi. Ellerimi ceplerime koyarak merdivenin sonundan ona baktım. "Haddini aşmamalısın." Bir şey demesine izin vermeden sınıfa doğru ilerlediğimde gözlerim Jaehyun'u aradı.
Hala Yeorin ondan kaçıyordu. Kimse farkında olmadığımı falan sanıyordu ancak bu işin ucunu bırakmayacaktım.
Dolabından kitaplarını alan Yeorin'i gördüğümde hızlıca saçlarımı ve tişörtümü düzelttim.
Onunla konuşabilmem için sakin olmam lazımdı. Ama kalbim buna hiç yardımcı olmayarak gümbür gümbür atıyordu. Sakin adımlarla ona yaklaştığımda şaşkın bakışlarını bana çevirdi. "Ah,selam." Sesi çok kısık çıkıyordu.
"İyiyim sanırım." Hayır,hiçte iyi değilim. Endişeden ölüyorum ve seni çok merak ediyorum.
"Peki ya sen?" Zorla gülümsedi. Ama bu öyle bir gülümsemeydi ki resmen acı akıyordu gülüşünden.
Onun gülüşünü sadece mutluyken sevebildiğimi fark ettim. "Ben... bilmem."
Yeroin içinde neler yaşıyorsun? En önemlisi sen kimsin?
"Performansı iptal etsek olur mu?" Ani soruyla kararsızca ona baktım. Kafama göre karar alabileceğim bir konu değildi. "Hocalara danışmalıyım." Hafifçe kafasını sakladıktan sonra kitaplarını koymayı bıraktı ve dolabını kilitledi. "Görüşürüz."
Vedasına karşılık veremeden ilerleyince kırıldığımı hissettim. Onunla konuşmam lazımdı.
Genç kızın kolundan hafifçe tutup tuvalete soktu. Ne Taeyong yaptığının farkında değildi. Ne de Yeroin.
"Kızlar tuvaletine girmen hoş değil." Sessizce söylenmesiyle ona baktım. Hoş olmadığının bende farkındaydım ama ona sormam gereken bir hesap vardı. Yakın yüzüne iç çekerek göz gezdirdim.
Yumuşak olduğuna emin olduğum yanaklarını öpmek istiyordum. Küçük burnu güzel yüzüne sevimlilik katıyordu. Yakından daha da güzel olduğunu fark ettim.
"Okulda kaç haftadır yoksun ve sınıf temsilcisi olarak tüm öğretmenler sorumluluğu bana yıkıyor." Ellerim kollarını sıkıca tutuyordu. Ona dokunmak bile beni heyecanlandırıyordu.
Derin bir nefes aldıktan sonra kireç gibi olan yüzünü bana çevirdi. "Öğretmenlerle ben konuşurum. Sorunumu sana yaktığım için özür dilerim." Beni tamamen yanlış anlamıştı. Hemde çok yanlış bir şekilde. Cevap vermemi beklemeden tuvaletten çıktığında onu durdurmaya cesaret edemedim.
Bir sürü kapı ile bakıştıktan sonra kimseye görünmemeye çalışarak tuvaletten çıktım. Ya da ben öyle sanıyordum. "Tae-yah~ yanlış yere girdin sanırım." Jaehyun'un sesini duymamla gözlerimi sıktım. Çok büyük bir pisliğe basmıştım. Normal ifademle arkamı döndüm. Yaptığım oldukça normal gibi davranacaktım ya da cevap vermeyecektim. İkincisi daha iyi olurdu.
Yanından geçmeye çalıştım ancak dediği şey beni durdurdu. "Annemin belgelerini karıştırdım." O ne hakla böyle bir şey yapıyordu? Bu yasaktı ve yaptığı çok saygısızcaydı.
"Sen delirdin mi?" Ukala bir gülümseme ile baka baktıktan sonra elini omzuma koydu. "Her zaman çok saygılı ve düzgünsün Taeyong. Süt çocuğu gibisin." Dedikleri ne kadar beni sinirlendirse de susmayı seçtim. Ne dersem diyim o Jaehyun'du; asla fikirlerinden sapmayan dik başlı herifin tekiydi. Sertçe omzumdaki elini ittikten sonra gözlerimi ona diktim.
"Yeroin'in neden okulda olmadığını da öğrendim. Ve o koca gözlerini bana dikme." Derin bir nefes aldım,sakinleşmeye ihtiyacım vardı. "Uzatma."
"Hülisinasyon görüyor ve annesini kaybetmiş." Duyduğum şeyle gözlerim şokla açıldı. O bunları hak etmiyordu. O masumdu,saftı,temizdi,iyiydi,zararsızdı. Neden hep iyi insanların başına kötü şeyler geliyordu ki?
"Sen ne dediğinin farkında mısın!" Hala yediremiyordum. "Ellerini üstümden çek sersem." Uyarı dolu sesine karşılık gülümsedim. Sınırlarını zorluyordu. "Yeroin hakkında bilmediğin çok şey var Taeyong. Bunları bilsen hala ondan hoşlanır mıydın,merak ediyorum doğrusu ."
Delirecektim. Benden ne saklıyordu? "Açık konuş." Sinirle bağırdığımda kurma gözlerini bana dikti. "O çok sevdiğin kız... Çinli bir sürtük."
"Asla,asla kimseye güvenmeyeceğim. Anne,asla Çinli birini sevmeyeceğim,arkadaş olmayacağım. Onlar ölmeyi hak ediyor. Size söz veriyorum... intikamınızı alacağım." Elindeki çiçekleri yeni suladığı toprağa koyarak yaşlı gözlerle oradan uzaklaştı.
Vote: 10
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Racism | Lee Taeyong ✓
FanfictionTaeyong ne kadar soğuk gözüksede çok merhametliydi ancak yanlışlıkla bazı hatalar yaptı,sadece yanlışlıkla. "Gülümsediğinde kalbimde oluşan hissi bilmiyorsun." -Taeyong @thelivarina| 2020 Lee Taeyong. ✓ Tamamlandı.