Neden böyle davranıyorsun? Neden insanlarla aranda kalın duvarlar varmışçasına soyutluyorsun kendini dış dünyadan? Popülersin, harika arkadaşların ve paran var, notların iyi, yakışıklısın ama bütün bunların getirdiği şöhreti elinin tersiyle itmeyi seçiyorsun. Gerekmedikçe insanlarla konuşmuyorsun, arkadaşlarının etrafında olmadığın sürece suratın hep asık, sana yaklaşmaya çalışanları da uzaklaştırıyorsun.
Onların yanında böyle değilsin. Arkadaşların seni bambaşka biri yapıyor, sanki içinde olduğun karanlıktan ve kafanın üzerinde dolaşan karanlık bulutlardan seni çekip çıkartıyorlar.
Yüzüyorsun. İnanılmaz iyi bir yüzücüsün. Elini attığın her konuda başarılısın. Ama meral ediyorum, bu yüzden mi yüzüyorsun?
Belki de sen bu hayatta boğulurken suyun altında nefes alabiliyorsundur, oraya sığınıyorsundur ama en azından suyun altında huzur bulabiliyorsundur.Ben ise ancak morgun soğuğunu hissettiğimde nefes almaya başlayacağım.
"Chae Young, sen beni dinliyor musun?"
Kulağımda yankılanan Jennie'inin meraklı sesiyle bir anda irkildim. Neyden bahsettiği hakkında en ufak fikrim yoktu, önümdeki eskiz defterine o kadar dalmıştım ki kopup gitmiştim. "Üzgünüm," dedim yorgun bir şekilde. "Ne diyordun?"
"Senin canın bir şeye mi sıkkın?" Bazen beni bu kadar iyi tanıması aleyhime oluyordu. Ses tonumdan, bakışlarımdan, davranışlarımdan hemen anlıyordu. "Söyle bakayım hemen."
Oflayarak kalemi ve defteri yatağın üzerine fırlattım. "Yok bir şey," diye mırıldandım ama o kadar kısık konuşmuştum ki duyabileceğinden bile emin değildim. "Resim çiziyordum sadece."
"Chae, yine mi uyuyamıyorsun sen?" Yüzümü buruşturarak yatağa yattım. "Kaçıncı gece oldu? Okulda da sürekli dalgın ve uykulusun."
Boş tavanla bakışıyordum. Boş bir ev. Boş odalar. Boş hayatlar. "Bilmiyorum, sadece son günlerde huzursuz hissediyorum."
"Beni iyi dinle şimdi," dedi sertçe. Beni böyle görmeyi sevmediğini biliyorum. "O aptal Jeon Jungkook'un ruhsuzluğunun sana da bulaşmasına izin verme. At şu karamsar havayı üstünden, bu hafta sonu olacak partiye benimle gel ve biraz eğlen. Buna ihtiyacın var."
"Bu konuyu-"
"Çok eğleneceğiz, Nayeon'un verdiği partiler nasıldır bilirsin." Derin bir nefes verdi. "Lütfen, yarın okulda seni daha iyi görmek istiyorum. Böyle oldukça ben de üzülüyorum."
"Pekala," diye mırıldandım yatağımdan kalkıp kapıya doğru ilerlerken. Kendimi de onu da ne çabuk yalanla avutuyordum. "Şimdi gidip bir şeyler atıştıracağım, sonra görüşürüz."
"Görüşürüz, seni seviyorum!"
Çıplak ayaklarımla hızla merdivenlerden indiğimde telefonu koltuğa fırlattım ve mutfağa doğru ilerledim. Archie, kocaman vücuduyla mutfağın bir köşesine kıvrılmıştı ve uyukluyordu. Kore'ye ilk geldiğimde çok yalnız, kovulmuş ve huzursuz hissediyordum. Duvarlar daha önce hiç bu kadar üstüme gelmemişti, hiç arkadaşım yoktu. Üstelik Avustralya'da bir günümü bile yalnız geçirmezken şimdi yapayalnız burada tek başıma yaşamak beni dehşete düşürmüştü. Ben de Archie'yi sahiplenmiştim. Samoyed cinsiydi, bembeyaz tüyleriyle göz kamaştırıyordu ve tanıdığım en akıllı köpekti. Bu büyük evde kafayı yememi engelliyordu.
Buzdolabından daha önce hazırladığım sandviçi çıkardım ve yanına bir bardak portakal suyu doldurdum. Eskiden yemek yapmak, evi toplamak nedir bilmezdim. Hizmetçilerden birini çağırıp bencilce işimi hallettirmek çok kolaydı, tek derdimin pahalı çantalarımı nereye sığdıracağım olması o kadar acınasıydı ki... Annemle babam beni buraya şutlarken günlerce ağlayıp gitmemek için yalvarmıştım, senin iyiliğin için laflarını duymak tamamen kandırmaca gibi geliyordu ama şimdi anlıyordum ki o zamanlar vazgeçilmez gibi gelen hayatım hiç de öyle değildi. Hâlâ onlara deli gibi kızgındım, hangi ebeveyn çocuğuna böyle davranırdı şimdi bile sorguluyordum. Psikolojimin bozuk olduğunu düşünüyorlardı ama asıl bozanlar kendileriydi.
Tabağımı ve bardağımı alıp salona geçtim, televizyonu açtım. Adını bile bilmediğim bir filmi, kaçıncı dakikasında olduğunu bilmeden izlemeye başladım. Günlerim böyle geçiyordu; okuldan geliyordum, Archie ile yürüyüşe çıkıyordum, eve gelip sıkıntının dibine vuruyordum. Rutinlerim arada Jennie ile yaptığım programlar sayesinde değişiyordu hep. Eski hayat dolu Chae Young neredeydi?
Telefonumu elime aldığımda Instagram'ı açmam ve o fotoğrafı görmem bir oldu. Jeon Jungkook, arkadaşlarıyla bir gece kulübündeydi ve eğleniyordu. Taehyung paylaşmıştı, oturdukları locadan bir selfie idi. Gülüyordu. Hepsi gülüyordu. Ama en önemlisi; okulda soğuk nevale gibi gezen, gerekmedikçe kimseyle konuşmayan popüler ve sessiz çocuk Jungkook bile gülüyordu. Ve ben Chae Young, ona abayı yakmış bir kız olarak bana böyle güldüğünü sadece hayal edebiliyordum.
Onu okulda gördüğüm ilk günden beri ilgimi çektiğini biliyordum ama zaman geçtikçe gözlerim sürekli onu aramaya başlamıştı, hakkında bir şeyler öğrenmek istemiştim, giderek daha çok merak etmiştim ve şimdi bulunduğum noktaya kendi kendimi getirmiştim. Yakın oturuyorduk, Archie'yi dışarı çıkardığımda çoğu zaman onu kulaklıklarını takmış koşarken görüyordum ve ister istemez her gün karşılaşmak umuduyla aynı yollardan geçiyordum. Ama kafasını kaldırmıyordu, göz göze gelmiyorduk, kendini dış dünyadan soyutlamayı çok iyi biliyordu.
Kişiliğini az çok biliyordum, bugüne kadar yanına yaklaşan kızların birine bile kötü davranmamıştı. Hiçbirine. Komikti, arkadaşlarıyla olduğu zaman bambaşka biri oluyordu ama bütün cevherlerini kendi içinde saklıyordu. Yakın olmamız mümkün değildi, okulun yarısı onu tavlamaya çalışmıştı ve benden kat kat güzel olan kızlar her seferinde red yemişti. Yaklaşmaya çalışmıyordum ben de, eski cesaretimi tamamen kaybetmek beni üzüyordu ve Jennie sürekli bana bu yüzden kızıyordu ama kalbimin kırılacağını biliyordum.
Ayağa kalktım ve televizyonu kapattım önce, sonra mutfağa giderek elimdekileri bıraktım. Archie peşimden geliyordu, birazdan yatağıma uzandığımda o da yanıma kıvrılacaktı ve ben bütün gece bir o yana bir bu yana dönüp dururken mışıl mışıl uyuyacaktı.
Telefonumu da kaptıktan sonra yukarı çıktım, kendimi soğuk çarşafın üzerine attım. Bugün koşuya çıkmamıştı. Neredeydi?
Jennie haklıydı; böyle hiçbir yere varamıyordum, bir şeyler olsun istiyorsam onunla konuşmalıydım ama hayal kırıklığına uğramak berbat bir histi, korkutuyordu beni. Belki de en azından denemiş olurdum ama adım atabilecek kadar cesaretli değildim. Aslında hâlâ özgüvenli birisiydim, altta kalmazdım ama konu oraya gelince hep tıkanıp kalıyordum işte.
Yorganı üstüme çektim ve yan dönerek bana simsiyah gözlerle bakan Archie'nin tüylerini okşamaya başladım.
Ve kalan son umut kırıntılarımı da süpürüp halının altına atarken, onun saçlarını okşadığımı hayal ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
close as strangers |rosékook
Fanfiction"Çünkü biz seninle yabancılar kadar yakındık." Yüzüyorsun. İnanılmaz iyi bir yüzücüsün. Elini attığın her konuda başarılısın. Ama merak ediyorum, bu yüzden mi yüzüyorsun? Belki de sen bu hayatta boğulurken suyun altında nefes alabiliyorsundur, oraya...