Bu şehrin her köşesinde bir ayrılık var.
Birileri çığlık atıyordu. Kafamın içindekiler susmuyordu, bir fırtına kopuyordu ve ben o karanlık bulutların altında eziliyordum.
Korkak biri miydim? Karanlık beni ürkütürdü, tam olarak fobi değildi belki ama abim odamdan çıkarken gece lambamı açık bırakmasını isterdim. On iki yaşıma kadar sudan da korkardım, şimdi dalgalar bana huzur verirdi ama o zaman beni yutacaklarmış gibi gelirdi.
Çok yalnız biriydim, belki de bu yüzden beni en çok korkutan şey yalnızlıktı. Uzun süredir böyle hissetmemiştim, uzun süredir böyle ürpermemiştim.
Sekizinci doğum günümdü. Annemle babam evde yoktu, hizmetliler de pazar günü olduğundan çıkmıştı, müştemilatta da kimse yoktu bu yüzden koskoca evde tamamen yalnızdım. O kadar sıkılmıştım ki evde geziyordum, üstümde çiçekli elbisem vardı. Doğum günüm olduğu için çok özenmiştim.
Hava kararmıştı, en sevdiğim oyuncak ayım etrafta yoktu bu yüzden onu aramıştım ama hiçbir yerde bulamamıştım. Belki de kilerdedir diye düşünerek oraya yönelmiştim, küçücük bir yerdi ve evin en kuytu köşesindeydi, sadece hizmetliler kullanırdı ama girmiştim bir kere o kapıdan.
Elektrikler gitmişti aniden, dışarıda fırtına kopuyordu ama korkmuyordum, zaten ona hiç odaklanmamıştım. Fakat aniden her yer karanlığa gömülünce irkilip bir şeye takılıp yere düşmüştüm. O kadar korkmuştum ki abim kurstan eve gelene kadar tek başıma oracıkta ağlayarak oturmuştum. Beni oradan çıkarmış, sakinleştirmişti. Üstelik eve dönüş yolunda pasta aldığını görmüştüm. Belki o an sakinleşmiştim ama bazı geceler öyle korkardım ki kendimi tekrar o odadaymış gibi hissederdim.
Şu an, sekiz yaşındaki Chae Young o karanlık odada ne kadar korktuysa o kadar korkuyordu.
Ellerim titredi.
Benim ellerim titremezdi ki.
Kurumuş, yanan boğazımdan kısıkça "Jungkook?" kelimesi döküldü ama beni duyamazdı, ben bile duyamıyordum kendimi.
Ayaklarıma zar zor güç toplayıp yanına doğru birkaç adım attım, tam dibinde durdum ve sırtının inip kalktığını gördüm. Nefes alıyordu. Sehpaya bakamıyordum, adeta iğreniyordum.
Dizlerimin üstüne çöküp titreyen ellerimi koluna koydum, yanağı yastığa yaslanmıştı, saçları yüzüne dökülüyordu. Hafifçe sarstım. "Jungkook?" dedim bir kez daha korkuyla ve dehşetle.
Gözlerini açtı. Tanrı'ya şükürler olsun ki gözlerini açmıştı.
Birkaç saniye odağını bulamadı, gözlerini kırpıştırdı ve kaşlarını çattı. "Chae Young?"
Ciğerlerime öyle derin bir nefes çektim ki soluk borumun yandığını hissettim. Kafamı kolunun yanına, koltuğa gömdüm. "Neden, neden yaptın?" Ama o kadar boğuldum ki, tekrardan kaldırdım kafamı ve ayağa kalkmadan önce son bir kez gözlerine baktım. "Bunu neden yaptın?"
Hızlıca doğruldu ve sehpaya bir bakış atıp yüzünü ovuşturdu sıkıntıyla. "Bak, açıklayabilirim."
"Neyi açıklayacaksın!" diye sesimi yükselttim. Sakin olamıyordum. Sakin kalmak çok zordu. "Sana defalarca yapma dememe rağmen gidip inadına kokain kullanmanı mı açıklayacaksın? Şu manzaranın neyini açıklayacaksın?" Güldüm. "Sana inanamıyorum, sana gerçekten inanamıyorum! Canına mı susadın? Bu kadar mı ölmek istiyorsun gerçekten?"
Yalnızca iki adımda dibimde bitti, sağa sola savurduğum kollarımı durdurmak için bileklerimden yakaladı. Neden bu kadar çökmüş gözüküyordu? Bağımlı olduğu için mi? "Bak biliyorum çok kötü gözüküyor ama sana yemin ederim ki tek bir tanesini bile kullanmadım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
close as strangers |rosékook
Fanfiction"Çünkü biz seninle yabancılar kadar yakındık." Yüzüyorsun. İnanılmaz iyi bir yüzücüsün. Elini attığın her konuda başarılısın. Ama merak ediyorum, bu yüzden mi yüzüyorsun? Belki de sen bu hayatta boğulurken suyun altında nefes alabiliyorsundur, oraya...